Hoş geldin Ömer İplikçi!

Defne sadece bize değil, Ömer’e de artık her şeyin onun istediği gibi olmayacağının mesajını vermişti attığı gollerle... Artık karşımızda gecenin karanlığında bankta yaptığı hatalar yüzünden terk edilmiş, kendini çırpındıkça dipsiz kuyularda daha da derine düşüren bir Defne yoktu. Ne istediğini bilen, bunun peşini bırakmayan, kendinden emin, baktıklarının arkasındakini gören ve bu şekilde hareket eden bir Defne vardı. Aslında bu Defne, hepimizin ilk bölümde gördüğü Defne’den pek de farklı değildi. Manu’daki müdürüne karşı kendini koruyan ya da tefecilere kafa tutan Defne de yine aynı savaşçı Defne’ydi. Tek farkı, kendine güvenmesiydi... İşte elindeki bu kozuyla dimdik belirdi Ömer’in karşısında! 

Hatırlarsanız onların hikayesi 11. bölümün sonunda Ömer’in cesaret edip, mahalleye gidip Defne ile konuşmasıyla başlamıştı. Uçurum kenarında durmaktan korkan Defne’ye “Yalnız değilsin. Korkma, ben eminim artık.” demişti. Ondan sonra da birlikte uçurumdan aşağı doğru yuvarlanmaya başlamışlardı. Ancak Ömer bu tepetaklak düşme olayından biraz korkmuştu. Düşerken üzülmekten, kendini kontrol edemeyeceği yerlerde bulmaktan, kalbinin başkasına emanet olmasından... Ve “Ben eminim!” dediği yerde “Güvenmiyorum.” deyip Defne’yi yapayalnız bırakmıştı gecenin karanlığında. Şimdi ise Defne onun karşısına çıkıp “Beni bıraktığın gibi yine geri döneceksin” diyordu. “Er ya da geç bu olacak. Ben Eminim!” 

Bir insanın karşısındakinin güvenini kazanmadan önce kendi güvenini kazanması gerekiyordu. Ve işte Defne belki Ömer’in satır aralarında hala onu sevdiğine dair verdiği mesajlarla, belki yaptığı işteki başarısıyla kendine olan güvenini kazanmıştı. Sıra Ömer’inkindeydi. Ne demişti Defne bizlere 23. bölümün sonunda? “Hikayem yanlış yerden başladı. Şimdi yeniden sil baştan başlayacak her şey. Doğru yerden, olduğu gibi... Çünkü kendim olmaya, yeniden mucizelere inanmaya ihtiyacım var. Bu sefer başaracağım. Mucizemi kendi ellerimle yaratacağım göreceksiniz.” Defne bu bölüm kendi mucizesini, kendi yaratmaya başladığını göstermişti. Ömer ile kendisine dair sayfalardaki tüm yazılanları silmişti. Şimdi tüm bu boş sayfaları yeniden doldurma zamanıydı. Bunun için de kendisinde emanet olarak tuttuğu kalemi, yeni başlangıçlar için Ömer’e, asıl sahibine iade etmişti. Onların bu sil baştan hikayesinde birlikte kendi hikayeleri yazacakları bir kaleme ihtiyaçları vardı.

Sonuç mu?
Daha birkaç hafta önce bir bankta arkasına bile bakmadan sevdiği kadını tüm hatalarıyla, yalnızlığıyla, üzüntüsüyle bırakıp giden Ömer İplikçi; onu ait olduğu yerde bekleyen aynı tutkulu aşkla seven Defne Topal’a kendi hür iradesiyle geri dönmüştü. 23. bölümün sonunda “Güvenmiyorum.” diyerek, kalkıp giden Ömer artık aşkın değiştirme gücüne inanmıştı. Üstelik biraz durup en azından rahat nefes almak isteyen Defne’ye “Hayat aldığımız nefeslerle değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür. Diken üstünde yaşayacaksın. Her an uçurumun kenarında, kontrol edemeyeceğin kadar hızlı giden bir aracın içinde. Korkarak, heyecanlanarak, titreyerek. Yaşadığını hissederek, soluksuz kalmak yani.” diyecek kadar güveni ikinci plana atan bir Ömer İplikçi’nin sancılı doğuşunu izledik biz son üç bölümdür. Neyse ki bu doğum, elinde kalemiyle kendi hikayelerini yazmak adına Defne’nin yanına gitmesiyle tamamlandı. Artık o da muhtemel aşk için aşmıştı bendini...

Ve kendisine Defne gibi “Hoş geldin” diyorum.
Hoş geldin Ömer İplikçi!

13. bölümde dağ evine girdiğinde Defne evi gezip demişti ya, “Çok güzel bir ev. Çok sıcak. Sana benziyor. Senin hiç göstermediğin yüzüne. O şehirde şıkır şıkır ev sert soğuk Ömer. Burası da benim tanıdığım Ömer sanki...” İşte Ömer, Defne’nin hayatına girmesi sonra da çıkmasıyla bu iki ev arasında sıkışıp kalmıştı. Bir tarafı sert soğuk güven çemberinde olmak isteyen Ömer’di, diğer tarafı ise “Her şey sana benzesin.’ dediği kadının hayatına getirdiği renkler arasında yaşamak ve siyah ile beyazından kurtulmak isteyen, her şeyi akışına bırakmayı arzulayan Ömer’di. Kendi kalbiyle aklının arasında kapı eşiğinde kalmıştı. Ayazdaydı, üşüyordu deli gibi... Geçen bölüm yaşadığı tüm karmaşa da aslında bu üşümenin getirdiği şaşkınlıktı. Doğru yolu bulmak istiyordu. Defne’yi her gördüğünde yüzünde beliren gülümse ve kalbinde uçuşan kuşlar ise doğru yolun Defne’ye doğru giden olduğunu gösterdi. O da bunun çok iyi farkındaydı. Çıkması gerekiyordu kendini kapatıp üstüne kitlediği kapıdan... Ve işte sonunda bu bölüm Defne’nin de tüm çabalarıyla başarmıştı çıkmayı. Hoş gelmiş, sefalar getirmişti....

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER