Öncelikle; tanıtımların yeterli olmadığını, yeteri
kadar dikkat çekmediğini düşünüyordum. Yani izleyiciye “Doğduğun Ev Kaderindir diye bir dizi başlıyor. Fragmanı gördüm
bayıldım, mutlaka ilk bölümü izlerim.” dedirten hiçbir şey yoktu. Ben,
İbrahim Çelikkol sevdiğimden, ilk bölüme mutlaka bakarım deyip ekran başına
geçtim mesela. Tanıtımlar iyi değildi evet, ama şimdi bölümü izleyince emin
oldum ki; konunun açılışı olarak, bölüm çok eksik kalmış. Çok üzülerek
söylemeliyim ki; temposu düşük bir ilk bölüm izledik. Bunun sebebi; muhtemelen,
ilk bölümde her şeyi anlatma, izleyicinin aklında bazı şeyleri netleştirme
çabasıydı. Ancak buna gerçekten gerek var mıydı bilmiyorum. Bazı şeyler
anlatılmasaydı da, bize kalsaydı, biz merak edip düşünseydik, sorgulasaydık çok daha akıcı bir bölüm olurdu.
Bölümde enerjinin yükseldiği tek sahne, Sakine’nin,
Nermin’e yılların öfkesini kustuğu, “O benim kızım!” diye bağırdığı sahneydi
hiç şüphesiz. Sonra enerji yine ilk ana döndü ve konu bambaşka tuhaf bir yere
gitti. Birazdan oraya geleceğim ancak; şimdi biraz Mehdi’den bahsetmek
istiyorum. “Anası tarafından sevilmemiş bir Mehdi, elin kızı tarafından sevilir
mi?” tanıtımda geçen en etkileyici cümle buydu sanırım onunla ilgili. Bölüm
boyunca annesi ilgili, oğlunun üzerine titreyen ve onun evlenmesini isteyen bir
anne gibi duruyordu. Ama Mehdi sevilmediğini hissetmişse, üstelik ablası da “Onu ben evlat gibi büyüttüm.” cümlesini
kurduysa; demek ki anneyle ilgili bilmemiz gereken başka şeyler var.
Zeynep’in arafta kalmışlığını anlıyorum ilk başta
yazdığım gibi. Ancak 1 yıldır beraber olduğu, evlilik teklifini kabul ettiği
adamdan, sadece öz annesi onunla evlenmesini istemiyor diye pat diye
vazgeçmesini, açıklama yapmamasını, hiçbir şey yokmuş gibi birkaç gün sonra
görücüye çıkmasını aklım ve mantığım bir türlü kabul edemiyor. Hele hele o
2.bölüm ön izlemesini hiç kabul etmiyorum. Diyelim ki, Zeynep Faruk’a olan
hislerinden hiçbir zaman emin değildi ve
1 yıl boyunca da olmadı. E o zaman evlilik teklifini neden kabul etti? Hadi
yine diyelim ki; anın büyüsüne kapıldı ve kabul etti. Bu adam bir açıklamayı da
mı hak etmiyor? Faruk ayrıldıklarının bile farkında değil ki… Faruk’a yaptığı çok
büyük haksızlık.

Şu noktada Zeynep, Faruk’a açıklama yapmış ve
ayrılmış olsaydı da, Mehdi’yle görüşmesini yine anlamsız bulurdum. Sadece öz
annesi istiyor diye, onu mutlu etmek için, her şeyi bırakıp, hiç tanımadığın bir
adamla evlenmeye kalkmak nedir? Çocuk oyuncağı mı bu? Ve üstelik kendisi
okuyan, araştıran, sorgulayan ve avukat olmak isteyen genç bir kadın…
Zeynep ve Mehdi’nin hikayesinin inandırıcı
olabilmesi için; öncelikle Faruk’la durumunun netleşmesi gerekirdi, iyi ya da
kötü... Faruk’un ve ailesinin, Sakine ve Bayram’ı istemediğini ve kabul
etmediğini düşünelim, o süreç içerisinde de, Zeynep eski mahallesinde
kaldığında, sürekli Mehdi’yle karşılaşsa, geçmişten gelen ağabeyinin arkadaşı
olması sebebiyle de, ona kendini yakın hissetse, paylaşımları artsa, bir
şekilde birbirlerini tanımaya çalışsalar, işte o zaman çok daha inandırıcı ve sağlam
bir hikaye olurdu karşımızda. Şahsen kendi adıma, Zeynep’i daha 2.bölümde, hiç
tanımadığı bir adamın karşısında gelinlikle görünce, gerçekten "Ben ne izledim yahu?" diye
sorguladım.
Bölümden
kısa kısa notlarım:
*Küçük Zeynep’in gözyaşları ve çocukluk
travmalarını görmek, onu anlamak için iyi bir yoldu.
*Bölümde en çok üzüldüğüm karakter hiç
şüphesiz Sakine oldu. Evladından koparılan, anneliğini ve kadınlığı hiç
yaşayamamış bir kadın. Özellikle Zeynep’in doğum günü sahnesinde ona çok
üzüldüm.
*Sakine için, Faruk bir metafordu
aslında. Oradaki konu anneliği ve Zeynep’e söz geçirme içgüdüsüydü. Kızının
mutluluğuyla ilgilendiğini hiç sanmıyorum.
*Bölümde, Mehdi sanki hemşire
hanımefendiden hoşlanıyor gibi geldi bana.
*Madem hatalarını anlamış, tövbe etmiş,
Bayram’a bir şans daha verelim ama; Zeynep evlatlık verilirken “Kurtulduk bu
kızdan” cümlesini unutmayalım…
*Bölümde, her şeyi kırmızı olan, sürekli
kırmızı ruj ve allık süren ablanın gerçek hayatta da var olduğunu bilerek
izledim. Bilmeyenler muhakkak araştırsın. Yürek burkan bir hikayesi var.
*Kadroda çok sevdiğim ve izlemekten keyif
aldığım oyuncular var. Madem sürekli
bölümde de, “Herkes ikinci bir şansı hak eder…” diye vurgulandı, ben de bir şans
daha vereceğim Doğduğun Ev Kaderindir’e…
Görüşmek
dileğiyle.
*Başlık: Sözleri, Şebnem Sungur’a, müziği Gökhan Tepe’ye
ait, Arafta’yım şarkısından alınmıştır.