Cansu Mimaroğlu | Sen bu şehrin arkasından gideceksin!
Kerem Bursin’in, son olarak rol aldığı Şeref Meselesi dizisinden sonra ekrana dönmesi hevesle
bekleniyordu. Zira bir yıla üç dizi sığdırmayı başaran partneri Leyla Lydia
Tuğutlu’nun aksine, dizi kariyerine 1,5 yıl ara vermişti. Doğrusu hikayesinden
ziyade, kafamda pek de oturtamadığım bu çiftin kimyasının nasıl olacağı
merakıyla başladım diziyi izlemeye.
Hiç bitmeyen, devasa bir günün içinde yaşandı neredeyse tüm
hadise. Yapacağı evlilik konusunda tereddütleri olan, gizli bir ebeveyn
baskısıyla büyütülmüş, dans tutkunu zengin ve esas kızımız tam da ailesine
rest çekip sahip olduğu hayatın onu mutsuz ettiğinden bahsederken; babası
annesini öldürmüş, hiçbir yakını olmayan, 24 yıldır gemilerde çalışan köksüz
esas oğlanımız da nefret ettiği şehre adımını attı. Ali (Kerem Bursin), bale
ayakkabısını düşüren modern külkedisi Derin’in (Leyla Lydia Tuğutlu) peşinden
koşturdu, ayakkabıyı ona yetiştirmek için kendini paraladı ve hikaye orada başladı.
Sonrası İstanbul turu, birlikte gezmeler eğlenmeler, bir barda yakınlaşmalar,
gemide öpüşmeler ve ertesi gün gitmek zorunda olan Ali’yi, 3 yıllık nişanlısını
askere gönderir gibi bir türlü uğurlayamamalar…
Üzgünüm ama bu “o gün tanıştığı gençle gün boyu gezip tozup,
çok eğlenip sonra da aşık olmalar” bana pek inandırıcı gelmiyor artık. Belki
ilk görüşte aşka pek inanmadığım içindir. Belki de sorun sende değil bendedir?
Ama bence durum en az bu bahane kadar klişe. Klişeye itirazım yok tabii ki yeri geldiğinde candır bile. Fakat klişenin klişe işlenişini kabul
edemiyorum. En fazla, her gün işe gidip geldiğim yolu takip etmek kadar heyecan
verici oluyor.
Aşk hikayelerinin işlenişine pek bayılmadım ama çifte de
herhangi bir önyargı ile yaklaşmadım. Başta da dediğim gibi kafamda oturtamamış
olmama rağmen, bir şans tanıyıp bütün halde izleyince kararımı vermek istedim. Maalesef ilk bölüm itibariyle aralarında, bir anda ayrılamayacak duruma gelecek kadar
bir kimya, bir çekim hissedemedim. Ama umarım zamanla daha uyumlu ve etkileyici
olurlar.
Kerem Bursin’i daha önce sadece Güneşi Beklerken’de izlemiş ve Kerem Sayer olarak çok beğenmiştim. Şimdi
Ali olarak da başarısız değil. Ama sanki nedense Ali karakteri, kendisi için
özel olarak tasarlanmış ve dikilmiş kıyafet hissi verdi bana. Sanki oyuncu rolü
değil de, rol oyuncuyu gelip bulmuş; Kerem Bursin’in yetenekleri ve
becerilerine göre Ali karakteri dizayn edilip biçimlendirilmiş gibi hissettim.
Dilerim karakter, oyuncunun sınırlarını zorlayacak kadar geniş yelpazelidir de
aldığım bu his zamanla kaybolur. Oyunculuk performansı açısından en çok
etkilendiğim ise tabii ki Gürkan Uygun oldu. Bilhassa da oğlunun yaşadığını
öğrendiği sahnede çok duygulandım. Hatta bir tek orada duygulandım.
Bant reklamları kim yerleştiriyor bilmiyorum ama çoğunlukla
tam da sahnenin ortasına, oyuncunun yüzüne filan denk geldi ve bu da beni hikayenin
dışına itti. Görüntüler çok güzeldi fakat ancak yarısını görebildik.
Velhasılıkelam, Ali mecburen kaldığı şehirde hem
şehrin gizeminin, hem de aşkın peşinden gidecek. İnşallah reytingler de onların
peşinden gider. Yolu açık olsun.
Yazı devam ediyor...