Zeynep Gönenli
Ver kocanı, al evladını
Babam ve Ailesi’ni tanıtımlarını
ilk gördüğüm günden beri bekliyorum çünkü hiç kıvırmadan söyleyeyim, doğma
büyüme ve fakat artık orada yaşamayan bir Adanalı olarak Adana’yı televizyonda
görmeyi çok severim. Çok sıradan gelebilir belki ama ‘Ay ay ayy Küçüksaat mi
orası?’ cümleleri kurmaya, ‘Bizim ev görünüyor mu oradan?’ demeye, 01 plaka
görmeye bayılırım. Bu yüzden dizinin aynı anda yayına gireceği 19 Eylül
akşamının bende hangi diziye ayrıldığı çok başından belliydi, seçimimi Kanal D
ekranlarında aramıza katılan Babam ve Ailesi’nden yana kullandım, pişman olmama
da gerek kalmadı. Daha en başta Kemal’in söylediği ‘Gelirken şalgam getireyim
mi? Acılı mı acısız mı?’ cümlesinde de tavladı beni dizi. O kadar değil tabii,
devamından da bahsetmek isterim.
Zengin bir işadamının İstanbul’da
yaşadığı kusursuz gibi görünen hayatının aslında hiç de öyle olmadığını görerek
başladığımız ilk bölümde, ekip başlangıç için yüksek denebilecek bir uyum
göstermişti rollerine. Ayça Bingöl’ü binlerce yıldır çocukları için her şeyi
yapan güçlü ve emekçi kadın rolünde izliyormuş gibiyim yalnız, rolde başarılı olması onun suçu mu diye
düşünüyor insan. Bülent İnal ve Ceyda Düvenci’yi de beklediğimden çok farklı
görmedim, hem olumlu hem olumsuz bir cümle olabilir bu sahnesine göre.
Dizideki genç oyuncuların hepsini
sevdim ama özellikle Kemal’in gizli ailesindeki oğlu, resmi oğlu Mert’in
hayatını kurtarmak için tek şansı Kadir rolündeki Caner Şahin’den bahsetmek
isterim. Finale doğru "Oğlunuzun en sevdiği yemek mantarlı risotto, değil mi?"
diye başladığı ve "Onun babası hep yanındaydı." diye devam ettiği konuşma ile
beni sadece ağlatmakla kalmadı (Çünkü o epey kolaydır.), dizinin bir sonraki
bölümünü merak etmemi de garanti altına aldı. Hem kardeşinin hayatını kurtaracak kadar iyi
kalpli, hem de yıllar yılı içinde biriktirdiği kine hak vermemizi sağlayacak
kadar öfkesinde sahici bir genç olduğuna ben şahsen çok inandım.
Ayça Bingöl’ün canlandırdığı
Nilgün karakterinin kardeşi rolündeki Erdem Akakçe, benim için sırf ayrı bir
paragraf değil, dört sayfa yazı gerektiren bir adamdır, her daim zaafım
olanlardandır. Bu ilk bölümde de favorim ‘Atsan atılmaz, satsan satılmaz
kardeş’ rolünün hakkını şahane verişi ile o oldu.
İlk bölümün her saniyesine
bayılmış olmasam da gayet akıcı ve bir sonraki bölümü merakla bekleten bir başlangıçtı. İyi seyirler, güzel bir sezon dilerim.
Yazı devam ediyor...