İçeriden bildiriyorum: Zülfikar, Sefer, Taş Kafa.. Zarif abiler!

Sefer... Çok az konuşmasına rağmen çok şey anlatan Sefer.. Bahri Umman'ın eline en küçük yaşta gelen(miş). Bu yüzden sorgusuz sualsiz bağlı belki de Bahri babasına.. İsyana en uzak, emre en yatkın olan ancak bir o kadar da dik.. Taş Kafa'nın anlattığı gibi gözünü kırpmadan uçurumdan atlayabilecek kadar bağlı Bahri Umman'a.. Sadakati kadar öfkesi de dik olur bu tip adamların. Eğer güvendiği dalı kırar, inancını boşa çıkarırsa Bahri'nin de canını alacağına şahadet ederim; en suskun ama bir o kadar da konuşkan bu adamın... Adam en dik, adam en sert ama bir tek onunla aşk konuşuyoruz. Daha doğrusu biz konuşuyoruz o sadece kısa cümlelerle cevap veriyor. "O iş yaş Dedem" diyor. "O iş yaş.." Umutsuz platonik vesselam!

Nedense oğlan anası gibiyim ve Sefer'i Sema ile çatamıyorum ne aklımda, ne de kağıt üzerinde.. Bakıyorum, bakıyorum, uyduramıyorum. Sema'ya ilaç bu aşk ama, Sefer'i tüketecek, çok belli. Fazla da üstelemiyorum, inada bindirmesinden değil de, "sevdiğine" toz kondurmak istememesinden dolayı. Sema hakkındaki olumsuz fikirlerimi içime atıyorum. Meyhane'ye müzisyen takımı geliyor. Tıngırdayacaklar az sonra.. Zülfikâr iteliyor telefonu Sefer'in önüne; Arasana Sema'yı.. Sefer'den yine aynı cevap: O iş yaş Dedem.. Taş Kafa'dan parlak bir fikir geliyor: Bahri Baba'ya gitsek, bu çocuk yanık desek? Dedik biz diyor, Zülfikar. Sen yokken biz gittik konuştuk. Anlatıyorlar aldıkları cevabı. (11. Bölüme spoiler olur diye bu kısmı sansürlüyorum) Zülfikar bir adım daha ileri gidiyor: Dedem, Sema için bir şarkı çaldırsan ne olurdu? Kendi sorup, kendi cevaplıyor ve başlıyor söylemeye..

Sefer'in platonik aşka meyilli olması Zülfikar'ın karşı olma halini tetikliyor. "Ben platonik aşka karşıyım" diyor, yekten. Neden? "Çünkü platonik aşk da aşağılık kapitalist sistemin itelemesidir, yalnız insanlar için ürettiği bir avunma biçimidir. Kendini küçümsersin, öz güven yerle bir olur, ulaşamayacağını düşünürsün adını da uzaktan sevmek koyarsın." diyor. "Oysa aşk zaten tek kişilik yanma halidir" diyor. "İki kişi birlikte yanarsa onun adı sevmek olur. Biri daha gelir onun da adı çocuk olur. Aile olursun işte fena mı?" diyor. Bu adamlar bir aile kurabilecek mi? Aklıma geldiği gibi kovalıyorum soruyu, sohbete limon sıkmanın alemi yok. O kadar yarınsızlar ki.. O kadar bıçak sırtı hayatlardan aile olmalarını beklemek ancak Drama Tanrısı'nın oyunu olur. Kısmetse...

O kadar çok aşk konuşuyor ve zorluyoruz ki konuyu, sonunda Kanbolat dayanamıyor ve lise aşkını anlatıyor, Sefer'i rahat bırakalım diye. Sefer gibi Kanbolat da hayatını her türlü dış etkenden korunaklı ve kendi kuralları ile yaşamak isteyenlerden. Sefer de, Kanbolat da çok racon sever aslında.. Ayrılırken, gecenin ayazında, -inatla- taksiye kadar eşlik etti mesela. Kapıyı açtı. Şoför ile göz göze geldi. Plakayı da almıştır -doğum tarihi hasebiyle şanslı olan- Kanbolat, adım gibi eminim. Takside kafamı arkaya yaslayıp gülümsüyorum ve mırıldanmaya başlıyorum Zülfikar'ın Sefer'e ve onun tek yanmalık aşkına armağan ettiği şarkıyı: Ne sen Leylasın, ne de ben Mecnun...

Böyle işte..




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER