İçeriden bildiriyorum: Zülfikar, Sefer, Taş Kafa.. Zarif abiler!

Her yere kız tarafı gibi erkenden giderim. Bu sefer evden çıkarken oyalanıyorum. Amacım masaya son varan olmak. Celil mesaj atıyor, masanın fotoğrafı ekli, "nasıl?" diyor. Mis, diyorum. Masaya ilk varan Celil Nalçakan yani Zülfikâr oluyor sonra da ben damlıyorum. Çarşı Balık'ın üst katındayız. Masa çiçek gibi tam köşeye açmış. Karşılıklı oturuyoruz. Kanbolat Görkem Arslan yani Sefer, vapuru kaçırmış. Cem Cücenoğlu yani Taş Kafa da okuldan çıkıp gelecek. Adam Nar Sanat'ta piyano hocası, ayıq olun!

Masayı dörtlemeden Zülfikar gelmeyecek ise Celil ile sohbete girişiyoruz. İş güç, hayat, çiçek böcek, Shameless, dövme, biraz da meze siparişi derken balığın iyisi, sakatat'ın tatlısı sürüyor sohbet, bıraksan gün doğar, o derece... Kanbolat Görkem Arslan geliyor. Güleç. Yüzüyle hatta daha da çok kalbiyle gülüyor. Elinde kardeşi Celil'e aldığı hediyesi var. Ayar oluyorum şakadan. Söz veriyor, bir daha eli boş gelmeyecek. (Aga o kitap buraya gelecek!) En son Cem Cücenoğlu geliyor. Hemen sağıma oturuyor. Celil ve Cem, "Görkem" diyor. Soruyorum hangi adını başka ağızlardan duymayı tercih ettiğini: Kanbolat, diyor.

Önce Celil sonra Kanbolat, sonra Cem nereden edinmişlerse bu "koruyup- kollama" refleksini sıkça soruyorlar, "yer değiştirelim mi, camı açıyorlar, sırtına esiyor" diye. En çok da Sefer. Masaya gelir gelmez hepimizin babası rolünü üstleniyor, gece bitene kadar da rolden hiç çıkmıyor. Güzeller.. Çok güzel.. Zarifler.. Zarif Abiler! Önce rol itelemiş sonra kendiliğinden hızla gelişen bir arkadaşlık da tesis etmişler. İki 'bekar', bir evli adam ne kadar arkadaş olabilirse elbette.. Gecenin sonuna bizimle devam etmeyerek evine giden Cem Cücenoğlu, daima KALBİMİZDESİN! DEMBABAAA! Allahım bu melodi sohbetten sonra üç gün boyunca kafamda döndü durdu.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER