“-Gerçek
mi bu? Yoksa hepsi benim kafamın içinde mi olup bitiyor?
-Elbette
kafanın içinde olup bitiyor, Harry, ama bu niçin gerçek olmadığı anlamına
gelsin ki?” –Harry Potter ve Ölüm Yadigarları
Sonunda bu da oldu; bir yazıya Harry Potter
alıntısıyla başladım. Ama pişman değilim, siz ağzımı bir koli bandıyla
yapıştırana kadar buna devam edebilirim. Geçen hafta Uniq İstanbul Glassroom Sahnesi'nde Tekinsiz isimli bir oyun izledim ve
aklıma bu cümleler düşüverdi. Ayşegül Cengiz Akman’ın
yazdığı, yönettiği ve oynadığı Tekinsiz,
akıl hastanesinden kaçan bir kadının bir tiyatro sahnesine düşmesiyle
yaşananları anlatıyor. Burada düşmek kelimesini “bir yere ansızın, tesadüfen
gelmek” anlamında kullandım. Bir önceki cümledeki “düşmek” ise “hatırlamak”
anlamına gelen “aklına düşmek” deyimindeki düşmek. Tekinsiz’i izleyecekseniz bu tip detaylara dikkat etmelisiniz,
doğru yerde doğru kelimeyi kullanmak çok önemli.
Hayatın her alanında olduğu gibi tiyatro konusunda
da iflah olmaz bir romantik olduğum için “büyük sahnelerde” oyun izlemekten
hoşlanmıyorum. İzlemek istediğim bir oyunun yanında Zorlu ya da Uniq Hall
isimlerini gördüğüm an hevesim yarı yarıya düşüyor. Ama geçen hafta ilk kez o
büyük sahnelerden birinden dev bir neşeyle ayrıldım. Canım Ece Tabakoğlu
yanımdaydı, çok tatlı bir oyun izlemiş ve ne güzel insanlarla tanışmıştım. Oyunun
ardından Ayşegül Hanım’la asla doymadığımız bir sohbet gerçekleştirdik. Soruların
hepsini Ece sordu ve hayır, bu bir serzeniş değil; Ece susmadığı için çok
mutluyum. Bir sonraki sayfada sizi o sohbetle baş başa bırakacağım ama önce
oyundan bahsetmek istiyorum.
Tekinsiz’in
bizim karşımıza “deli” diye çıkardığı, aslında deliliği fazla akıllılıktan
gelen bir kadın. Çok fazla düşünen, çok fazla konuşan ama konuştuklarının
iplerini asla birbirine dolamayan bir kadın. Tıpkı sarayın soytarısı gibi, deliliğin
getirdiği sonsuz özgüvenle kendini frenlemeden her şeyi bir bir söylüyor. Şuursuzluğunun
dibini sıyırırsanız sizi müthiş bir aklıselimlik karşılıyor. Sahnenin verdiği
özgürlük, deliliğin verdiği cesaretle birleşiyor ve bir insanın varoluşunu
sorgulaması için kusursuz bir zemin hazırlıyor.
Ayşegül Cengiz Akman, karakteri çıkarırken Fransız
oyuncu ve palyaço Amédée Bricolo ile çalışmış. Bricolo’dan clown tekniği
konusunda yardım alan Akman, palyaçolara özgü o belirgin jest ve mimikleri
kendi yazdığı metinle birleştirmiş ve Tekinsiz’i
yaratmış. Hatta Akman’ın oyunu üzerine kurduğu, kaçak bir akıl hastasının
sahneye düşmesi fikri Bricolo’ya ilham olmuş ve o da Fransa’da bu fikri farklı
bir metinle, Dingo Bricolo (Çılgın
Bricolo) adıyla sahneye taşımış.
Tekinsiz,
aynı zamanda seyirciyi de içine alan bir oyun. Sonuçta sahnede bir deli var,
değil mi? Elinize bir kitap tutuşturup, sizden ona sufle etmenizi
istemeyeceğinin garantisini alamazsınız. İster istemez siz de onun hayal
gücünün bir parçası oluyorsunuz. Yani evet, her şey onun kafasının içinde olup
bitiyor, ama bu niçin gerçek olmadığı anlamına gelsin ki?
Künye:
Yazan, Yöneten ve Oynayan: Ayşegül Cengiz Akman
Artistik Süpervizör: Amédée Bricolo
Dramaturgi: Verda Habif
Dekor/Kostüm/Işık ve Ses Tasarımı: Ayşegül Cengiz
Akman
Kukla Tasarımı: Asuman Subay
Yönetmen Yardımcıları: Betül İngin, Damla Ahkemoğlu
Işık ve Ses Masasındaki Oyuncular: Betül İngin, Manolya
Urkan
Oyun Fotoğrafları: Mehmet Akman
Afiş ve Görsel Tasarım: Manolya Urkan
Oyun süresi: Tek perde/70 dk