Rengârenk bir ilham perisi: Nilperi Şahinkaya

Rengârenk bir ilham perisi: Nilperi Şahinkaya
‘Deniz Yıldızı’ ve ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ derken bir anda ‘’kendi işim’’ diyebileceği bir projeyle; ‘Kiraz Mevsimi’yle çıktı karşımıza. Yerinde duramayan, enerjik, vitamin deposu diyebileceğimiz bir ilham perisi o. Huzurlarınızda, Nilperi Şahinkaya!
 
Onunla ilk röportajı e-mail yoluyla yapmak zorunda kalmıştım. Türkiye’deki dizi seti trafiği malum, bir oyuncuyu yakalamanız neredeyse imkansız. O dönemde ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de femme-fatale’in yumuşatılmış versiyonu Mesude karakteriyle beyazcamda arzı endam ediyordu. Röportajın son sorusu şuydu: "Seni en çok etkileyen filmi al; oradaki sevdiğin karaktere bürün ama senin yarattığın karakter filmde geçenden farklı bir zaman dilimi ve mekanda olsun." Marion Cotillard ile Guillaume Canet’nin başrollerini paylaştığı ‘Jeux d’enfants’ filmini örnek vermişti.

Bu röportajın ardından onu sahnede, Zerrin Tekindor’un cazibesi karşısında deyim yerindeyse kıvranan, son hamlelerini yapmak üzere olan melankolik savaşçı, duygusal, tutkulu, kararsız ve de naif Honey karakteri ile pek çok zıt kutuptan tek bir kişi yarattığı ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ oyununda izledim. Sahnede bir an bile yerinde durmadığı bu oyunun ardından "Röportajda ne güzel, özgün sorular sormuştun. Merak edip Google’da seni araştırdım. Sonunda tanışabildik, çok mutluyum" diyerek beni selamlayan, egoyu bünyesine dâhil etmekten kaçınmış, vücudundaki enerji rezervini tüketmeyen, pozitif biri karşımda duruyordu. O andan sonra deyim yerindeyse ‘hayat kurtarıcı ve bana şans getiren oyuncum’ oldu Nilperi. Bir yayın için oyuncu röportajı istenildiğinde telefona sarılıp ilk aradığım kişi o oldu.

RaniniTv’ye başlarken de şans getirmesi açısından ondan başkası gelmedi aklıma. ‘Kiraz Mevsimi’nin final bölümünden bir gün sonra Soho House’da bir araya geldik. Tabii 59 bölüm boyunca ‘’İlk defa kendi işim gibi hissettim ve sahiplendim. Klişe olacak ama tüm ekiple artık aile gibiydik’’ dediği bir projenin, televizyonun kara deliği reytinge kapılması üzücüydü onun için. Ancak o kadar pozitif bir enerjiye sahip ki bu burukluğu yansıtmak yerine konu aşka geldiğinde ve Dağhan Külegeç’le ilgili sorduğum soruyu cesurca cevaplayan, "2016’dan iyi bir proje ve güzel bir aşk istiyorum" deyip ardından "Aşk olsun da nasıl olursa olsun" diye haykıran ve en önemlisi hayat enerjisini karşısındakine de aktaran bir Nilperi’yle konuştum. Tabii ikimizin de aynı yaşta ve Balık burcu olmamıza da bağlı olarak kendimi "Galiba ben kayıp kardeşimi buldum" derken bulduğum röportajın sonunda ileride bukalemun misali farklı rollere özgün bir şekilde bürünecek Nilperi’yi gördüm.

 O bir Balık burcu kadını..

● ‘Kiraz Mevsimi’nin ekran yolculuğu sona erdi. Nasıl hissediyorsun?
Evet, dün bitti. Özge’nin (Gürel) evinde izledik son bölümü. Çok güzel bir ekiptik. Bu nedenle kendimi buruk hissediyorum. Oyuncu kadrosu üzerinden konuşacak olursam birbirimizi çok sevdik ve çok iyi anlaştık. Benzer karakterlerde olmamamıza rağmen birbirimize güzel uyum sağladık. Kadroda pek çok set görmüş oyuncu bulunuyordu ve onlar da böyle bir ekip ve set görmediklerini söylediler. O yüzden bitmesi bizi çok üzüyor.
 
● Aslında yeni sezona iddialı başladınız. Geçen sezon birinci olan bir dizinin birden 25’inci sıralara düşmesini nasıl yorumladın? Hiç ‘’nasıl böyle olduk?’’ dedin mi?
Hepimizi sorduğu bir soru bu ve hâlâ da soruyoruz. Son bölümü izlerken ‘’Nasıl böyle olduk? Biz çok güzeldik’’ dedik. Bir yandan da aslında bu düşüşün nedenini biliyoruz. İzleyiciler, geçen sezon aşk hikâyesi izlerken, bu sezon bir şirket hikâyesi izlemeye başladıkları yorumunda bulundular. Öykü ile Ayaz’ın evliliğini de sevmediler pek. Genelde diğer diziler finallerini evlilikle yaparken biz evlendirip üzerine bir şeyler yazmaya başlayınca duraksadık. Orada bir hata yapmış olabiliriz. Yan karakterlerin hikâyeleri de çok işlenmemeye başladı. Eskiden herkesin bir hikâyesi vardı; ama bir süre sonra sadece Öykü ve Ayaz’ın hikâyesine hizmet eden bir sürü yan çift izlemeye başladı izleyici. Tabii bu da reytingleri düşürdü. Konu biraz heyecanını yitirdi. Bunları bu kadar rahat söyleyebiliyorum çünkü aramızda da konuşuyoruz.
 
● Ekibe baktığımda ‘Kiraz Mevsimi, Türkiye’de bir ilkti’ duygusunu izleyiciye çok iyi aktardığınızı görüyorum.
Çok teşekkür ederiz. Evet, hepimizin sahip olduğu bir his bu. ‘Kiraz Mevsimi’nden sonra gerçekten bu türde çok dizi çıktı. Bu yönden baktığında öncü olmak çok güzel. Romantik komedi, tadının yakalanması zor bir tür. Uzun süreli diziler olduğu için üretmesi ve yazması zor. Senaristler de gerçekten çok zorlayıcı bir iş üstleniyorlar. Romantik komediler bir yere kadar gidebiliyor. Biz de iki yıllık süre zarfında yaklaşık sekiz senarist değiştirdik.
 
● Peki, ‘Kiraz Mevsimi’ oyunculuğuna neler kattı?
Bu ekibi çok benimsedim. ‘Deniz Yıldızı’, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ ve ‘Kayıp’ vardı daha önce. Ancak ‘Kiraz Mevsimi’ için ‘’Nilperi’nin ilk dizisi’’ diyebiliriz. Çünkü deyim yerindeyse adam akıllı oynadığım ilk dizi aslında. Diğerlerinde daha yan karakterlerdim ama burada gerçekten vardım ve rolümü benimsedim. Sona erdiğinde de ailemden kopmuş gibi hissettim. Bize konservatuarda hep bir mantık aramak öğretildi. Karakterin geçmişiyle bütünleşmeyi öğrendik. Ancak bu dizide o kadar çok şey yaşadık ki. Örneğin Şeyma’yı bir sahnede Önem’le kavga ettiğini görürken, diğer sahnede senli benli konuşmalarına tanık olduk. Eski Nilperi olsa bunları belki oynayamazdı. Çünkü mantık arardı. Bu dizi bana bu şekilde uyum sağlamayı ve böyle oynamayı öğretti. Senaryo sana ne diyorsa onu yap ve kendi mantığını kendin kur.
 
● Rolünün gelişimiyle ilgili inanmadığım bir durumda karışıyor musun?
‘Kiraz Mevsimi’, buna açık bir setti. Ancak ben hiçbir zaman öyle bir şey yapmadım. Bana ne verilse yapan bir oyuncuyum. Özellikle söz konusu dizi olduğunda izleyici zaten bir önceki bölümü unutuyor. Verileni yapmak benim bakış açıma göre daha doğru geliyor.
 
● Peki, sırada ne var?
Beni çok heyecanlandıracak bir hikâye gelmeden atlamak istemiyorum. İçime sinecek, gerçekten yapmak isteyeceğim senaryoya kadar beklemek istiyorum. Hep de böyle oldu bugüne dek.

Kim Korkar Hain Kurttan adlı oyundan..

● Tiyatronun yeri sende başka galiba. Fakat setten çıkıp aynı gün sahnede farklı bir karaktere hayat vermek zorlayıcı olmalı. İki karakteri aynı anda yaratıyorsun sonuçta.
Konservatuarda bize Stanislavski yöntemi öğretildi. Fakat ben karakter yaratırken içgüdüselim. Zerrin Tekindor’la ‘Kim Korkar Hain Kurttan’da çalışırken de bu konuyu konuşmuştuk. O da benim gibilerden. Bazılarımıza bu tür teknikler yaramıyor. Bir karakteri okurken zaten kafamda onu nasıl oynayabileceğim canlanır.
 
● Oyunculuk dışında bir de şiir yazma hobin var galiba?
Evet, sürekli yazan biriyim. İlk şiirimi üç yaşında söylemişim ve anneannem de not etmiş. Hâlâ da şiir yazıyorum ama kimseyle paylaşmam. Kendimi motive etmek için yazı yazmaya ihtiyacım var. Ben daha çok yalnızlığı tercih eden bir insanım. Şu hayatta kimsenin kimseyi çok iyi anladığına inanmıyorum. İnsanın kendini geliştirmesi ve anlaması için yalnız kalmaya çok ihtiyacı var. Sürekli etrafınızdaki insanlarla birlikteyken bir yere kadar gelişip dönüşebilirsiniz. Kişisel gelişiminizi yalnız kalarak tamamlayabiliyorsunuz. Yazı yazmak kendimi iyi anlamamı sağlıyor. Bir gün sonra bile okuduğumda neyi neden yazdığımı, hayatta neyi aradığımı, neyi keşfetmeye çalıştığımı daha iyi seçebiliyorum. Herkes yazı yazmalı bence.
 
● Peki, ‘’Ben oyunculukta kendimi buldum; 50 yaşıma da gelsem böyle devam edecek’’ diyebiliyor musun?
Her zaman oyunculuktu benim için, senin de bildiğin gibi dokuz yaşımdan beri bunu istiyordum ama bu aralar kendime bu soruyu çok soruyorum. ‘’Acaba oynarken bir şeylerden mi kaçıyorum?’’ ‘’Oynarken mi kendimi buluyorum?’’ Kişisel açıdan çok harika bir hayatım olmadığını düşünüyorum, en azından şu an öyle bir dönemdeyim. Bu nedenle de acaba oyunculuk dışında başka şeylerle mi uğraşmalıyım diye düşünüyorum. ‘’Acaba on yıl sonra oyuncu olmaya devam mı edeceğim yoksa doymuş ve bambaşka bir iş yapan bir kadın mı olacağım?’’ sorusu beliriyor zihnimde. Çünkü içimde daha maceraperest biri var, dünyayı gezerek tatmin olmayı bekleyen biri. Oyunculuk hoş ama sanki yetmiyor. Nereye kadar beni tatmin edeceğini düşünüyorum şimdilik.
 
● Galiba yaşın ve Balık burcu olmanın getirdiği bir durum bu (kahkahalar). Sanki bir şeyleri kaçırıyormuş ve içinde dışarı çıkmayı bekleyen bir şey varmış gibi hissediyorsun.
Evet, kesinlikle! Dokuz yaşımdayken annem babam beni bir operete götürmüştü, sahnede iki âşık birbirine kavuşuyordu. Rengârenk bir dekor, şarkı, oyunculuklar... Herkes çok mutluydu ve ben de o an bu gerçek hayattan çıkıp bir oyuncu olarak orada yaşamak istemiştim. İstediğim oyunculuk muydu yoksa gerçek dünyadan kaçış mıydı bilmiyorum. Galiba 27 yaş krizinde olduğum için bunları düşünüyorum sürekli. Tabii Balık burcu da kişisel bölünmeleriyle ünlü. Kış kesinlikle bizim olayımız değil.
 
● Peki, oyunculukta nelerden besleniyorsun?
Kesinlikle müzik ve doğa. Beni için çok önemli bir sahneye girmeden ya da o sahneye çalışmadan önce ona uygun müzikler dinlerim genelde. Enstrümantal müzikleri tercih ediyorum. Ben genelde hep kulaklığımla gezen bir insanım, müzik sürekli hayatımda. Beni çok besliyor. Genelde film müzikleri dinliyorum. Sonbahar, görüntü ve doğa açısından çok güzel ve beni besliyor. Oturup doğayı izlemeyi, yürümeyi çok seviyorum. Doğa her zaman bana ilham veriyor.
 
● Son zamanlarda art arda dinlediğin bir şarkı var mı?
Michael Fassbender’ın başrolde olduğu ‘Slow West’in tüm şarkıları öyle; özellikle de ‘The Washing Line’. Filmden de çok etkilendim, çok etkileyici görüntüler vardı. Anında tüm müziklerini edindim ve dinliyorum. Biraz hüzünlü bir parça ve kışa çok uygun.
 
● Sinema ve tiyatroda seni çok etkileyen işler neler?
Dostum olduğu için söylemiyorum ama Hira Tekindor’un ‘Köprüden Görünüş’ oyununu çok beğendim. Sinema konusunda da genelde evde film izlemeyi tercih ediyorum. Wes Anderson’ın filmlerini çok seviyorum. Görüntü açısından beni çok etkiliyor. ‘The Grand Budapest Hotel’ çok masalımsıydı.
 
● Dizilerde oynayan, yaşıtın pek çok oyuncu var. Onların oyunculuklarını nasıl buluyorsun?
Ben maalesef kendime çok dönüğüm. Bunu değiştirmeliyim. Yerimde saymamı tetikleyebilir bu özelliğim. ‘Kiraz Mevsimi’ bittiği için şimdi dizilere bakabilirim sanırım biraz.
 
● Yeni yıl yaklaşıyor, hadi şimdiden 2016’dan dileğini söyle.
Her sabah coşkuyla uyanmamı sağlayacak ve ‘’Süper, sete gidiyorum’’ diyebileceğim bir proje ile çok güzel bir aşk.
 
● Çok güzel aşkı nasıl tanımlarsın?
Sen sorana kadar hiç düşünmemiştim aslında (gülüyor). Birbirimizi anlayamasak da olduğumuz gibi kabul edebileceğimiz bir kişiyle; birbirimizi sevdiğimiz için, değiştirmeye çalışmadan ve yargılamadan birlikte olmak.
 
● ‘Kiraz Mevsimi’nin ilk sezonunda seni Dağhan Külegeç’le yazmışlardı.
Evet, o zamanlar birlikteydik. Ancak şu an çok iyi arkadaşız. Tabii şu an biz aşktan bahsediyoruz, sadece hoşlanmak değil.
 
● O zaman hayatına aşk gerekiyor.
Biraz umutsuzum ama aşk konusunda. Yıllardır neden böyle deyip duruyorum. Belki sonradan âşık olurum diye de denemişliğim var ama olmuyor. Ben ilk görüşte aşka inanıyorum. Tabii öyle şimşekler çakmayacak ama onu hissedeceğime inanıyorum. En iyisi beklemek galiba. Önümüzdeki yıl için bunu diliyorum.
 
● Peki, şu an bambaşka bir yıla ve yere ışınlanma şansın olsa; nasıl bir tabloyla karşı karşıya olurduk?
Maldivler tarzı, ıssız ve tropikal bir adadayım. Önümde bembeyaz okyanus uzanıyor. Hindistan cevizli bir kokteyli yudumluyorum. Arkada çok güzel, egzotik bir müzik çalıyor tatlı tatlı. Her yeri açık bir evin içindeyim. Şezlongun üzerinde uzanıyor ve dergi okuyorum. Kesinlikle entelektüel bir şey yapmıyorum (gülüyor). Kendimi yalnız görüyorum yine ama sevdiğim insanların orada bir yerde, yakınımda olduklarını biliyorum.


 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER