Herkes aşk için neler yapılabileceğini konuşuyor. Kitaplar
bu konuda yazılıyor, dergiler buna cevap arayan manşetlerle çıkıyor. Filmlerden
bahsetmeye bile gerek yok. Benim başka bir sorum var. Aşk için neler
yapmazsınız? Kalbinizin üstünü örtebilir misiniz? Görünmezlik pelerininizi
giyebilir misiniz? Ya da mesela gerçekler karşısında susabilir misiniz? İlk
bakışta bir bardak su kadar yalın görünen bir şeydir hareketsiz kalmak. Ama yalnızca
beş dakika boyunca hareketsiz durun ve tepkisizliğin ağırlığını yaşayın.
Bu bölüm daha ziyade bir geçiş gibiydi. Herkesin kendince
sakladığı sırlar birikirken Mertoğlu konağı fire vermeye başladı. Savaş ve
Nazlı isyan bayraklarını çoktan çekti. Ama hayalimdeki gibi gerçekleşti mi,
geleceğim o kısmına...
İki tane baba iki yerden harçlık demektir.....
Geçmişten gelen gizemli ortak Levent daha ilk dakikalardan
rengini belli etti. Haftalardır ''Ali Haluk'un oğlu olmayabilir'' diye
kurtlandığımız mesele Levent'in gelişiyle yeşillendi. 20 yıllık mazisi, Ali
ismine olan sevgisi ve sahnelerin geçirdiği genel hissiyatın sonucunda Levent,
Ali'nin babası çıktı. Yaşananlara bakılırsa Haluk da Savaş'ın babası olabilir.
Hiç şaşırmam inanın.
Lise ortamına girdik ama henüz ısınabilmiş değilim.
Öğrenciler 14, bizimkiler 24 yaş görünümündeler. Okulun atmosferi ise liseden
öte orta okul duygusu veriyor. Yazın tüm o ev partileri, gösterişli yaşamlar ve
çetrefilli zamanlardan sonra liseye dönmek biraz tuhaf oldu. Ortalığı yıkan bir
Selin izledik ve şimdi hocası tahtada dönüp ''Şşş evladım susar mısın pls''
diyor. I-ıh kabullenemiyorum.
Madem kaçacaklar, Savaş neden bunu Haluk'a söyledi? Çatışma
lazım anlıyoruz fakat karakterin şuurunu tıkamak ne derece mantıklı? Yine de
Haluk ve Savaş sahnelerinin ayrı bir seyir keyfi var. İkisinin de kabuklarından
sıyrılıp başkalaşım geçirmesinden midir bilmem ama o anlarda gözümü ekrandan
alamıyorum.