Ali ve Selin daha sevgili bile olamadan aralarına ikinci
kişi girdi. Esas kızımıza kıskandığını itiraf ettirmek için döndü bölümün
saati. Ama ezelden beri bunları gördüğümüz için olsa gerek, fena halde
bunalıyoruz. Selin mantıksız bir karar vermedi. Ali'nin çocukça ''Bana ne işte
ona giderim ben de hıh'' tavrı aralarındaki ateşe bir kova buzlu su döktü
nazarımda. Gözünüzü seveyim önce bir sevgili olsunlar, sonra ayrılsınlar ya da
başlarına kaç bin tane olay gelecekse gelsin. Yeter ki cenneti görmeden
cehennemde uzatmaları oynamayalım.
Savaş ve Nazlı beni şaşırttı aslında. Ben kaçış planını Ali
ve Selin'den bekliyordum. Aman canım, cesaret gelsin de kimden gelirse gelsin.
Sadece dozunu bir tık düşük buldum. Çünkü Haluk sakince ''Kızım sen içeri, kötü
çocuk sen dışarı'' diye bağırıp kalacak biri değil. Rana da yedek kulübesinde
bekleyecek biri değil. Yani olaylar biraz yalpaladı fakat aralarındaki cesaret
çifte olan inancımı tazeledi. Başlarda fazla çocuksu bulduğum SavNaz ilişkisi
giderek güzelleşmeye başladı. Ellerimi ovuşturuyorum oh mis.
Rönesans tablosu gibi kare
Gizli baba Levent, annenin sır dolu ölümü ve Melisa'nın
cinlikleri tıkır tıkır işliyor. Özellikle finalde Savaş'ın flashback geçişleri muazzamdı. Fakat alıştığımız Güneşin Kızları çizgisinden kopmaktan ürküyorum. Çünkü biz alıştık her bölümde
hop oturup hop kalkmaya. Öyle bir buçuk saat sakince durup son dakikalarda
hızlıca ekşınları sindirmeyi bünye de haliyle kaldırmıyor. Burada da devreye uzun dizi süreleri giriyor. Ne yazık ki. Görelim
senaristlerimiz neyler, neylerse ekşınlı eyler...
Siz neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.
Güzel günler.