O zaman da ne yapıyor?
Aslında Ömer'den bekleyebileceğimiz şeyleri, hatta daha da fazlasını.
Göremiyorsak, İz'in izinden rahatsız olduğumuzdan göremiyoruz.
Onu görünce gülmesine, onunla itirazsız "dağıtmaya"(!)
gitmesine, tutup evine getirip sabah muhabbet etmesine, sonra kızı
her defasında masasının
üstünde oturur bulmaya kızdığımız için.
Halbuki bunları yaparken o çektiği şeffaf
duvarın arkasından yapıyor Ömer;
çoğu kez sadece durup bakıyor, anlamlar yüklemeden,
gerçek tepkiler vermeden.
O
bakışlarına anlamlar yüklemediğini göremiyorsak,
anlam yüklediği bakışlarını kızgınlıktan
unuttuğumuz için. Tutup dudaklarına yapışılmadıkça gerçek tepkiler vermediğini
göremiyorsak, yine Defne'den
başka birilerinin Ömer beyimizi tutup öpebilmesine kızmamızdan. Ömer
gerçek tepkilerini Defne'ye
saklıyor lakin. Her defasında eğrilip büğrülen algıları düzeltmeye uğraşıyor.
Tüm o yanlış anlaşmalar / anlaşamamalar
denizinde tutulup kaldığı o
haftalar haftalar ve haftaların
ardından, bu kez ilk andan
itibaren açık, net ve dürüst
olmaya çabalıyor.
Daha ilk anda, kıskanmasına bile mahal vermezcesine İz'i Defne'ye anlatması;
Sinan'ın sandığı gibi Defne'yle meselesini
hallettiğinden değil. Hala halledecek dağ gibi meselelerinin olmasından. Geçmişiniz
için af dileyemezsiniz; çünkü geçmiş af dilenmeyi gerektirmez. Onu
anlaması için açıklayabilirsiniz; ki bunu da ancak sevdiğiniz insana yaparsınız.
O nedenle Ömer'in
sevgisinden şüphe değil güven duymak gerekiyor aslında. Bazı
duyguların, gerçeklerin netleşmesi için bazı
tezat duygu ve gerçeklerin
yaşanması gerektiği gibi. İz'in
izinde bunları göreceğimizi düşünüyorum ben. Ömer, geçmişinde
yaşadığı ne varsa, onu da terazisizine
koyup Defne'yle arasındakini
öyle tartacak. Çünkü günün sonunda en doğru ölçüt
de budur. Hayatımızda biz iz varsa; onun izlerine
bakmadan yeni bir tuval yaratmak olmaz.
Ömer'in İz'i varsa, ona da bakmadan
olmaz. Ama var mıdır ki? Şu ana kadarki kısmı kafamda nasıl -yer yer
kızıp
üzülerek de olsa- oturtabiliyorsam; benim beynimin kıvrımları arasına
da tam oturmayan bir şeyler var. Ömer'in
bugünüyle değil, dünüyle ilgili ama. Sorguladığım bugün Defne'yi seven
adam değil, geçmişin şu an tasavvur edemediğim
bir derinliğine doğru uzanan "geride
kalan" adam. Ömer'e bu
hikayede biçilmiş çok kalın bir "yalnızlık" kaftanı var. Donuk, kapalı
tarafıyla neredeyse kalıplaşan, onun karanlıkta kalan taraflarını
anlamlandırmamızı
sağlayan.
Eski bir
sevgili Ömer'in kafamdaki
imajına oturmuyor değil; Ömer'in İz'i,
"kendi kendisine kapanmaların
adamı" Ömer'in hayatına oturmuyor, tam olarak. Yalnızlığını,
kimsesizliğini sırtına
alıp kendini ustasının
atölyesine atmış liseli Ömer'den tam olarak hangi zamanlarda hangi
şartlarda ortalığın "tozunu attıran", bugün gördüğümüz İz'e
benzeyen bir genç adam çıktığını çok
hayal edemiyorum, diyebiliriz sanırım buna. İnsanların
hayatı, bambaşka dönemlerden oluşur
elbet. Bugün olduğumuz insan, muhakkak yer yer çok farklı geçmişte
olduklarımızdan.
Zaten bizi biz yapan da bu. Ama Ömer'i
Ömer yapanlardan birinin böyle bir izi varsa, bunu Ömer'den - veya onu
Sinan gibi
onca "tanıyanlardan"
- daha önce duymuş olmayı beklerdim sanırım. Kafamda oturmayan naçizane
bir şey varsa o da bu.
İz'in Ömer'e "benden başkasını
sevemezsin" demesi de daha az etki ediyor bana mesela. Çünkü sevgi
görecelidir.
İz'in o sevgiye atfettiği "eşsizlik" de yine İz'in
kendi yaptığı bir tanımlama. Ayrıca sevgiler ölçülüp yarıştırılmaz da.
Birini bir zamanki
"siz" olarak çok sevmiş de olsanız, başkasını
artık başka bir "siz" olarak
bambaşka sevebilirsiniz. Ömer'in Defne'ye olan sevgisi de
bu bana göre. Başka bir sevginin varlığından yara almayan. Çünkü başka
bir Ömer'e ait, farklı bir boyutta, o nedenle başka izlerin gölgesi
altında kalıp
solmayan.