Bazen de bu ışıklı yollara insanı ancak taşı toprağı
bol tali yollar çıkarır. Asfalta çıkana kadar tekerleri biraz
ağlatırsınız. Ama herşeyden evvel o tali yollar vardır işte sizin
haritanızda,
sizi hayatın dönemeçleri arasında
belki yıllarca o yollar taşır. Kimsenin şahsi haritasını,
geçmişini yadsımayı,
görmezden gelmeyi, hatta
eleştirmeyi doğru bulmuyorum. Gerçek hayatta da, kurgusal olanında da.
Ama bu ancak zamanla, yaşaya yaşaya varılan
da bir farkındalık. Yoksa içimdeki "16'lık" bir takım sahnelerde
"kahrolsun bağzı
şeyler!!!!" diye bağırmadı sanmayın. Evvele şaşkın,
sonra kızgın ve kırgın
bakışlarım; zaten 100 küsür
dakikalık videoyu oynatıcam diye ziyadesiyle ısınan
telefonu daha da kor etti. Ama sonunda ne oldu? "Artı 15 yaş"lık
aklım sahneyi aldı, camları kapıları açtı, sinirleri soğuttu. Dahası,
benimle dizi arasındaki bağı daha da gerçek
yaptı bu.
Kabul; bu dizi
temelde bir romantik komedi, ama 19. yüzyılda da geçmiyor. Ki, kadınla
erkeğin var olup yeryüzüne
düşüş anından başlayan bir kışkırtmalar,
yasaklar, kovulmalar zincirinden bahsediyoruz. Sonsuz aşktan, tek aşktan
önce bunlar var. Gerçek hayatta da bunlar olduğu gibi. Hayatı boyunca
tek bir kadını
beklemiş ama aynı zamanda fikren de fiziken de sağlıklı; ve fakat bu
diyetine rağmen karşı cinsin ruhundan da ziyadesiyle anlayan, zeki,
yaratıcı, duyarlı, şefkatli
adamlar görünce afallıyoruz ekranda, çünkü afallamalıyız.
Çünkü gerçekçi olmak lazımsa, onlar yoklar. Olmaları da lazım mı,
o da tartışmalı.
Ömer'in eski
sevgilisi varmış. Büyük
ihtimalle de pek çok eski
sevgili hikayesinde olduğu
gibi hesapları da tam
kapanmamış. Olmamasını
yadırgamamız gereken türden bir hikayeydi bu, ama
olunca da yıkıntısının
altında kaldık. Belki de hep rastladığımız, yaşadığımız hikaye olduğu
için. Gerçek ve yadsınamaz olduğundan. Bölümü izlerken, "önceki 15 bölümdeki
duygu geçişleri de neymiş bunun yanında" deyip kalmadık mı? Teknik sebeplerle bölündüğüm
kadar, kendi kendimi böldüm, bölüm
boyunca. Kızdım, köpürdüm, kalktım; bozulup kırıldım
ama soluklanıp devam ettim.
Aynen gerçek hayatta yaptığımız, yaptığınız gibi.
Peki kendimizi bırakırsak, onlar neler yaptı? Böyle zamanlarda çok
fazla kendimize bakıp
yeterince karşımıza
bakamadığımızı
da düşünüyorum ben. Beyaz atlı/ Atv'li prens aklımızdaki
Ömer'i mi yıktı?
Biz aldatıldıysak Defne de aldatıldı
mı sayıldı?
Her şeyden evvel
"aldatılan" kimse
(ekran önünde veya arkasında) gerçekten var mıydı?
Ömer'i tanıdık.
Onun kadınlara karşı benim "tutuk, donuk, kayıtsız"
arası tanımlayabildiğim bir tutumu var, ve bu yeni de
değil. Yasemin'e karşı asla sert tavır koymayan, yakınlaşma çabalarına pas vermezken defans da
yapmayan; onu da evinde misafir etmiş
adam Ömer bey.
Feryal hanımlara karşı da kabalaşmıyor,
artı ya da eski sinyal vermeden
önüne/işine
bakıyor. Bence kafasında belli bir sınırı var, ve karşısındaki
kadınlar onu aşmadıkça
görünmez bir duvar arkasından
onları izliyor, gülerek. Bu Ömer'in mikemmel karakterine ters
diyebilirsiniz. Ben de hangi karakterine demek zorunda kalırım.
İlk günden beri gördüğümüz karakterine mi?
Dahası, bu
kez karşısında eski bir sevgili var. Eski
bir sevgilisinin olmasının "anormalliğini" aşabilmişsek, bir insanın
zamanında birşeyler paylaştığı
başka bir insana karşı tamamen nötr olabilmesinin ne kadar İMKANSIZ olduğunu da durup bir hatırlayalım. İz'e
karşı tamamen tepkisiz mi
kalmalıydı? Hatta ters, aksi mi davranmalıydı?
İdeali sormuyorum, çünkü bunun ideali diye bir şey olduğunu
düşünmüyorum. Dahası, kıza karşı
tavrını davetkar da bulmuyorum. Ömer, üstüne
üstlük üzerinde
bir hafta bile uyumadığı bir
terk edilmişlik boşluğu
içerisinde.
Sonunda duyduğu açıklama "aşkın Defne'ye fazla geldiği" oluyor. Ne kadar da ucu
açık ama bir o kadar da
sorgulamaya kapalı... Bu
konuya bir başka konunun göbeğinden
dalmak gibi olmasın ama
Defne'nin bulup bulabildiği
bu "büyük açıklama"yı
hem çok anlamsız hem de çok anlamlı
buluyorum. Çünkü hikayelerine sığ da olmayan bir açık uçluluk katıyor.
Defne'nin aşkının
ona fazla gelmiş olması, içlerinde birbirlerine karşı hem saçmasapan
bir gerginlik (ne fazlalığı allah
aşkına!?) hem de uçarı bir umut (beni görünenden
bile çok seviyor!!!) barındırıyor. Yani Ömer'in kafası - ve araları - zaten allak bullak. Bu gibi
bir ortamda ortaya çıkan
eski kız arkadaş, bir insan evladı olan Ömer'i de hepimizi yapacağı gibi biraz daha allak bullak ediyor.