Üç yıl önce
başladığımız Karadayı efsanemiz bu
gece sona erdi. Acısıyla, tatlısıyla şahane haftalar, aylar geçirdik hep
birlikte. Ömrümüzden bir Karadayı
geçti. İyi ki de geçti. Aslında ben hayatı gelişine yaşamayı tercih ederim,
öyle çok fazla “iyi ki olmuş” ya da “keşke olmasaymış” diyeceğim şey yoktur
hayatımda. İçine doğduğum aile, memleketim falan bunlar var elbette ama en
belirgin iyi ki diyeceğim şey: ortaokul ve liseyi okuduğum okuldur. Hâlâ
oradaki arkadaşlarımla ve o günlerin güzelliğinde bir ortamda yaşıyorum. En
büyük keşke de gittiğim üniversitedir ama mevzumuz bu değil. Korkmayın ömrümü
anlatmayacağım size. Söylemek istediğim şey şu: Karadayı ikinci en büyük “iyi ki yapmışım” diyeceğim şey.
Her şey yakışır bizim Feride'mize.
Mahir'e de bıyık çok yakışıyor değil mi?
Bir dizi
için büyük bir laf kabul ama benim için Karadayı
sadece bir dizi olmadı hiçbir zaman. Sanırım yalnızca benim için de değil,
Karadayı’yı gerçekten seven herkes için bu durum geçerliydi. Daha önce de
söylemiştim ben ilk bölümden başlamadım Karadayı’yı
izlemeye. Mahir ve Feride’nin karşılaştığı ilk anda takıldı gözüm ekrana, ondan
sonra da bir daha ayrılmadı. Onların mutluluğuyla gülümsedim, onların
üzüntülerine hüzünlendim. Onların yaşadığı acılara sanki onlarla birlikte ben de
göğüs gerdim. Neden böyle oldu bilmiyorum. Belki gerçek bir derdim veya gerçek
bir mutluluğum yoktu o an için. Velhasıl ben izin verdim, onlar da gelip
hayatımın başucuna kuruldular.
Başlarda
sadece fazla tutkulu bir dizi seyircisiydim. Sonraları internetten bazı
forumlardan, Ekşisözlük’ten takip etmeye başladım. Zaten orada yazıyordum da,
çekingen bir iki enty girdim ilk. Daha fazla yazmak isterken utandım “bir dizi
hakkında ne çok şey söyledin öyle” derler diye. Kime neyse? Sonra birileriyle
iletişim kurdum. Karadayı sayesinde
Ekşisözlük’ten birileriyle tanıştım. Birbirimizi destekleyerek daha fazla
yazabileceğimizi fark ettik. İşte ondan sonra dananın kuyruğu koptu. Bu yazılar
ve arkadaşlıklar başka mecralara taşındı ve kendimi kocaman bir Karadayı âleminin içinde buldum. Öyle
insanlarla tanıştım ki belki biz hiç birbirimize dokunamadık ama hayatlarımız
birbirine dokundu.
İşte Karadayı hayatımızdan geçerken bize bu
güzel arkadaşlıkları bıraktı. Bunun için çok özel ama sadece bunun için değil.
Bir de Karadayı sayesinde bizim hiç
yaşamadığımız anılarımız oldu.
Bahar'cığım seni hiç unutmadılar. Feride Mahir'e söz verdi Bahar'ı getirecek dünyaya.
Ben hiç âşık
olmadım mesela ama tıpkı Bahar gibi Mahir ve Feride aşkına hayranlık ve onlar
adına mutluluk duydum. Mesela 34. bölümde Feride Bahar’a “Bu dünyada hiç âşık
olmamış insanlar var…” diye devam eden konuşmayı yaptığında hem Feride adına
mutlu oldum hem de o bahsettiği kişilerden biri de ben olduğum için buruldum,
tıpkı Bahar gibi. Mesela 36. bölümde Feride’ye “ben senin yaşadığın aşkın binde
birini yaşamaya razıyım” diyen Bahar’a “hay ağzını öpeyim” diye tezahürat ettim.
Mesela Nazif babama her defasında Feride kadar içimden gelerek “baba” diyordum.
O öyküler anlatsın, şiir okusun ben de elim çenemde bütün gün dinleyeyim
istiyordum.
Tamam, Nazif babayı göremem, senin gibi onun nasihatlerini dinleyemem belki küçük sıpa ama ben küçükken dedemle gezerdim. Şiir okumazdı ama birlikte kahveye giderdik ben de oralet içerdim.
Çoğu insan
televizyonda gördüğü oyunculara, şarkıcılara hayran olur, yakışıklı-güzel
bulur. Dizi karakterleri de buna dâhil elbette. Yazılmış bir karakter bir
oyuncunun üzerine giyildiğinde şahane bir uyum yakalanabilir. Yani Çetin
Tekindor’un güzel ses tonu ve Nazif babanın naif karakteri –ki Çetin Tekindor
da öyledir eminim- birleşip o güzel şiirleri okuduğunda yakalanan uyum gibi. Ya
da ağır abi rollerine alışkın olduğumuz Kenan İmirzalıoğlu’nun, Mahir olarak
sevdiği kadının önünde eğilip ona ayakkabı giydirirken, hadi bu da bir itiraf
olsun Feride’nin saçlarını yüzünü severken ellerinin güzelliğine hayran olmak
gibi.
Suna: Hamileyim ben tamam mı?Yasin: Tamam, şimdi hamilesin de biz senin önceki halini de biliyoruz bu güzelim.
Bu bölüme
dair söyleyecek bir sözüm yok. Belki fragmanları önceden izlemeseydik Mahir’in
öldüğünü düşünebilirdik. Gerçi bizim böyle bir şey düşünmemize gerek de yoktu.
Mühim olan onların mutlu, huzurlu bir hayat yaşayacaklarını görmemizdi ki
gördük.
Ben hayaller
kural bir insanım. Karadayı fiilen
bitmiş olabilir ama bu mutlu sonla Karadeniz’in şirin bir köyünde güzeller
güzeli Feride’yle ona âşık bir Mahir Kara yaşıyor diye hayal edeceğim artık. Bu hayale inanmamızı sağlayan herkese çok teşekkür ederim.