Bir diziyi izlemem için kadın karakteri sevmem, kadın karakteri sevmem için de onun güçlü bir karakter olması gerekiyor. Feride tam da böyle bir kadın, Hakim olduğu için değil, erkekler dünyasında kimseye kendini ezdirmeden, kimseyi de ezmeden, sırtını babasına dayamadan yükseldiği için, kendi deyimiyle yağan karı kendi başına eriteceği için de değil. Bunlar ve daha fazlası Feride'de var, evet ama benim asıl söylemek istediğim; Feride kendine güvendiği kadar sevdiği adama güvenebildiği için, şımarıkça güç gösterileri ve kıskançlık oyunları yapmadığı için, erkeğin hep güçlü taraf olmasını beklemeyip, gerektiğinde sevdiği adam kollarında ağlarken onu teselli ettiği için, bir şeyi öğrenmek istediğinde doğrudan onun gözlerinin içine bakıp sorduğu ve aldığı cevaptan zerre şüphe etmediği için, karşısındaki adamdan beklediği sözü almakta gecikince "Bendeki durum budur ama şimdi sıra sende. Çekinme!" der gibi adamın dudağına bir buse konduracak kadar cesur olduğu için seviyorum. Ferideyi anlatırken, aşkı için -vuslat olsun ya da olmasın- her şeyi göze alabilir diyebileceğim için seviyorum.
Bu kadar kızmayın Hakime Hanım, niyeti kötü değil staj için gelmiş.
Feride zengin bir ailenin ilk çocuğu ve biricik kızı olarak dünyaya geldi. Annesi ve babası onu pamuklara sarmalayarak büyüttüler, en iyi şartlarda yetişmesi, mutlu olması için her şeyi yaptılar. O da onları hiç mahçup etmedi. Elinden gelenin en iyisini yaptı, başarılı bir hakim, bir ağır ceza reisi oldu. En büyük amacı işini layığıyla yapabilmek, kimseyi kayırmayan, kimseye haksızlık etmeyen, kurallar ve kaidelerden asla ayrılmayan bir hakim olmaktı. Mesleği için gerektiğinde bakan babasının sırça köşkünden çıkıp, Anadolu'ya gitti. Mesleğine öyle bağlıydı ki ailesi dışında özel hayatında pek fazla arkadaşı yoktu. Annesi, babası, kardeşi, çok sevdiği yeğeni ve bir kaç meslektaşı ile kendi halinde bir hayat sürüyordu. Görünürde her şey çok düzgündü, ta ki o güne kadar; babası gibi sevdiği, adliyede ona en büyük desteği veren meslektaşı Süleyman Savcı'nın adliyedeki odasında öldürülüp, elinde suç aletiyle yakalanan zanlıyı yargılama görevi Feride'ye verilene ve o zanlının oğlunun babasını kurtarmak için stajyer avukat kılığında adliyeye girene kadar.
Tatlı yemek sizi gerçekten sakinleştiriyor, Hakime Hanım!
Biraz mesleğinden biraz da karakterinden ötürü gerçek duygularını, kendini anlatacak kadar kimseye güvenmeyen, herkese biraz mesafeli ama aynı zamanda yaptığı mesleğe rağmen etrafındaki insanların bir yanlış yapmayacağını düşünecek kadar iyi niyetli bir hakime hanım. Bunlar Feride'ye dışarıdan bakan birinin söyleyecekleri, bakmasını bilen biri ise onu şöyle tanımlayacaktır; zengin hayatına rağmen asla gösteriş sevmeyen, babasının forsuna güvenmeyen aksine bunu, meslek hayatını olumsuz etkilediğini düşündüğü için saklayan, duygularını başkalarına söylemeyen ama onları hareketleriyle, bakışlarıyla belli eden, güzel yürekli, tatlıya özellikle de çikolataya düşkün, çok güzel bir kadın.
Neredeyse kazaya sevinecek, yüzüne dokunmasına sebep olduğu için.
Ondan gelen tatlı da olsa acı da olsa yine severim bakışı. (devamlılık hatası değil, görüntü aynadan)
Bakmasını bilen göz; işte o Mahir. O hayatına girdiğinde bir daha asla eski Feride olamayacak kadar değişti. Kuralları, kanunları her şeyden üstün tutan, insanlarla arasına hep bir mesafe koyan hakime hanım gitti, Salih'in peşinden maceralara sürüklenen, farkında olmadan ona dokunduğunda kalbinin sesini bizim bile duyabildiğimiz, toy bir aşık kadın geldi. Bilmeyenler için söyleyelim; Mahir, kendini Salih olarak tanıtmıştı o vakitlerde. Yani Hakime Hanım, önce kalbini sonra aklını daha gerçek adını bile bilmediği o adamın ellerine bıraktı.
"Hiç bir şey umurumda değil. Ne hayatım ne de başka bir şey, bu kadar korkarken doğru yanlış da umurumda değil benim. Benim tek umurumda olan Mahir!" İşte bu cümle Feride'nin bundan sonraki tek gerçeği.
Annesinin yaşın kaç oldu, artık bir aile kurmalısın, daha ne bekliyorsun ki, diye dayatmalarını "Aşkı bekliyorum anne! Bu kadar basit" diye geçiştirdi de aşık olacağı adamın bu kadar imkansız olacağını hiç hesap edememişti. Zaten aşk da kanun, nizamname, hesap, kitap dinlemiyor olacak ki her şeye rağmen onu tercih etti Feride. Yalnızca gerçek kimliğini öğrendiğinde, herkesten çok güvendiği adamın, onun için babasına bile karşı geldiği adamın ona yalan söylediğini öğrendiğinde, dünyası başına yıkıldığında ondan vazgeçti. Aslında ondan değil de onunla olmaktan vazgeçti. Çünkü biliyordu, sevdiği adam kanlar içinde kollarına düşünce, hastane kapısında ondan gelecek bir haberi beklerken, onsuzluktan ölmektense onunla ölmeyi tercih edeceğini biliyordu. Her şey umutsuz göründüğünde, onun için memleket değiştirmeyi göze alacak kadar çok seviyordu.
Bir kadının en çok güvendiği adam babasıdır. Feride, babasının ölümüden bile daha büyük bir acıyla sınanacak hem de babası hala hayattayken.
İlk aldatılmasını, Mahir'in yalanını kabullendi. Hem çok sevdiği için hem Mahir'in niyetini gördüğü, yalan söylemekten başka şansı olmadığını anladığı için. İkinci ve en büyük yalanı hatta yalan neymiş ki kabusu, babasının yaşattığını öğrendiğinde, aile nedir, dünya gerçekten herkese adil midir, sevmek her şeyi affeder mi, diye düşüne düşüne Mahir gibi kafayı yakacağını tahmin etmekteyim.
Temennim odur ki; sevdiği adam, onun için her şeyi göze aldığı adam bu defa da onun elinden tutacak ve sonunda bu çölü birlikte aşmayı başaracaklar.