Toplumsal meselelerimizi küresel çapta inceleyen işlerin kapısını aralayan platform dizisi şüphesiz Berkun Oya imzalı Bir Başkadır. Bu kez İstanbul’u merkezine alarak sosyokültürel meseleleri odağına alan Netflix dizimiz İstanbul Ansiklopedisi.
17 Nisan 2025’te yayımlanan dizi 8 bölümden oluşuyor. Bir çırpıda diziyi bitirmek mümkün. Gayet akıcı bir dili var. Sıkılmadan izleyebiliyorsunuz. Bu yazı biraz geç kaleme alınmış olsa da İstanbul Ansiklopedisi hâlâ konuşulan, sosyal medyada hayranları tarafından çeşitli kolajlar yapılan, kritikler yazılan bir yapım olmaya devam ediyor.
Selman Nacar imzalı dizi başrollerinde Canan Ergüder, Helin Kandemir, Melisa Sözen gibi oyuncuları barındırıyor. ‘’Kimliksizlik’’ olgusu üzerine kurulan dizi, ‘’kimliksiz kadınlar’’ teması etrafında çeşitli sorular sorduruyor. Bu soruları hikâyenin baş karakteri, üniversite 1. sınıf öğrencisi Zehra (Helin Kandemir) soruyor. Peki cevap bulabiliyor mu? İzleyeceğiz…
Amasya’da doğup büyüyen bu genç kız hangi kadın kimliğine dahil olması gerektiğini bil(e)miyor. Ataerkil düzeneğin kadını sürekli kategorize etmesi, onun mutlaka bir kimliğe sahip olma gerekliliğinin altını çiziyor. Böylece ‘’kadınlık’’ meselesinin yapay bir kurum olduğunu, hegemonik erkeklik bağlamında değerlendirildiğini görebiliyoruz. (Maalesef bu açıdan yapılmış çok az eleştiri- yorum yazısına rastladım. Halbuki dizinin omurgası bu olgu.)
Bu baskı, genç kızın psikolojisinde bir yarığa sebebiyet veriyor. Zehra’nın psikolojik buhranına şahit oluyoruz. Hatta onun üzerindeki baskı bizi de sıkıyor. Dizinin en başarılı yanlarından biri de şüphesiz bu.
Zehra’nın annesi Aylin’le (Melisa Sözen), Nesrin (Canan Ergüder) çocukluk arkadaşı. İkisi de Amasya’da büyümüşler. Ancak Nesrin üniversite okumak için İstanbul’a gelmiş. Doktor olmuş. Aylin’le burada yolları ayrılmış. Aralarında başlayan tartışmanın küslüğe dönüşme sebebi de aslında bu. Beraber gitme kararı almalarına rağmen Nesrin’in gidip Aylin’in kalması. İkisinin de haklı tarafları var bu hikâyede. O yüzden ikisine de kızamıyoruz. Spoiler vermemek adına bu kısımları es geçiyorum.
Dizinin bütünlüklü bir anlatı dili kurması, Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ne atıflarda bulunması hatta pastişler yapması, Zehra’nın günlük tutması (kendi İstanbul Ansiklopedisi’ni yazması) İstanbul’u referans alarak (onu da başrol yaparak) farklı disiplinlerle beslenmesi (tarihî bakış açısının yanında bu şehirdeki insanların psikolojik, sosyolojik, antropolojik gözlemlerinin yapılması gibi) yapımın dijital platformlardaki en iyi Türk dizileri arasına girmesini kolaylaştırıyor.
Dizi amacına ulaşıyor. İstanbul’u görmeyen, bilmeyen birisi bile bu şehre kolayca âşık olabiliyor. (Bilhassa uluslararası arenadaki en büyük kültürel kozumuz şüphesiz İstanbul.)
Üstelik Müjde Ar’ı kısa da olsa Nesrin’in annesi olarak görmemiz şahaneydi bence. Melisa Sözen’i de azıcık görsek de Aylin karakterini elbise gibi çok güzel giydiğini görebiliriz. Yan karakterlere kadar oyunculuklarda bir pürüz göremiyoruz. Dizinin starları rol itibariyle Helin Kandemir ve Canan Ergüder. Ergüder’in başarılı bir oyuncu olduğunu söylemeye gerek bile yok ancak genç oyuncu Helin Kandemir’i Zehra’ya çok yakıştırdım. Karakterin gelgitlerini, yaşadığı ikilemleri, inişli çıkışlı hallerini başarılı bir şekilde yansıttığını düşünüyorum.
Dizinin en pürüzlü tarafı Aylin karakterinin değişimi bence. Eskiden mütedeyyin bir kadın değilken bir anda değişmesi ilginç. O kısımlar sadece diyalog yoluyla bize veriliyor. Belki dizinin ikinci sezonu gelirse Aylin’in değişimini ve Nesrin’le olan arkadaşlığını da daha detaylı izlemiş oluruz.
Dizide hep özel bir arkadaşlık olarak geçse de Aylin ve Nesrin arasındaki sevginin dostluktan ziyade homerotik bir çekimi temsil ettiği kanısındayım. Bu bilgi dizide yok ancak sanat yorumdan ibaretse bir seyirci olarak benim böyle düşünmem konusunda da bir sakınca yok.
Dizinin en sevdiğim yanı İstanbul’u herkese merak ettirmesi, sevdirmesi. Dünyada böyle çok az şehir vardır. Üstelik bunu belli bir tonda yapıyor. Dizinin grimsi, kapalı bir havayı andırdığını düşünüyorum. Hikâye zaten mart- nisan aylarını kapsıyor. Zehra’nın yaşadığı belirsizlikle de gayet iyi örtüştüğü kanısındayım.
Kısacası İstanbul Ansiklopedisi, bu şehirde yaşayan milyonlarca hikâyenin tarihsel bağlamda yeniden yeşerdiği hatta dallanıp budaklandığı postmodernist bir öykü yaratma- kimlik inşa etme- serüveni.
İzlemeye değer!...