Yargı: Düşmem ben, kanatlarım var ruhumda*
“Ağaçta duran kuş dalın kırılmasından hiç korkmaz. Onun güveni ağaca değil, kendi kanatlarınadır.”
 
Henrik Ibsen 
Güvendiğin biri tarafından ihanete uğrayarak sırtından hançer yemek, insana müthiş ıstırap verir. Ruhu yaralanır, kanatları en narin yerinden kırılır. Sonra insan, kendini belli bir süre uçamaz zanneder. Çünkü tüm güveniyle sırtını o ağaca yaslamıştır. O ağacın çürük çıkacağını kimse bilemezdi. Ceylin’in bir kanadı yıllar önce babası tarafından kırılmıştı. Engin de Ceylin’i en beklemediği anda, tam da doğum gününde diğer kanadının kırılmasına sebep oldu. Onun hür bir şekilde uçmasını engelledi. İnci’nin ölümüyle birlikte Ceylin’in hayatı tepetaklak hâle geldi. Artık ne bir ağaca konabilirdi ne de kendini uçsuz bucaksız bu dünyaya salabilirdi. Kimseye güveni kalmadı. En ufak bir olayda savunma kalkanlarını çıkarmaya başladı. Hayatının altı üstüne gelmişti. Ama Ceylin nereden bilebilirdi ki alt üst olan hayatının, ona hayatının aşkını vereceğini? Ceylin’le Ilgaz, belki de aşkı bulabilmek için tüm bu acı olaylara birlikte göğüs germeleri ve belli bir eşikten geçmeleri gerekiyordu? İkisinin bir araya gelebilmesi için tüm evren birlik olmuş olamaz mı? Bu defa hayat, üzerine konacağı çürük ağaç yerine karşısına yanında olabileceği (gerektiğinde sırtını yasladığı) heybetli bir dağ çıkardı. Ilgaz’ın varlığı, Ceylin’in hayatına sihirli değnek misali tılsımları da beraberinde getirdi. Ilgaz önce, Ceylin’in ruhunu iyileştirmeye başladı. Sonra da güven duygusunu birine karşı sonsuz inançla değil, her koşul ve şartta ona destek olan biriyle tamamlayabileceğini gösterdi.


Umutsuzluğun içinde bile açan bahar çiçekleri gibisiniz
 
Ceylin, iddianamenin gerektiğinde müebbetle sonuçlanmasına oldukça içerledi. Bu kararı verenin Pars olmasıyla Ceylin’i gereğinden fazla bir şekilde sinirlendirdi. Tepkisi oldukça doğaldı. Beraber aynı sofrada kadeh tokuşturduğu, yol arkadaşı bildiği, desteğini üzerinde hissettiği ve hatta arkadaşım diyeceği birinin aldığı karar Ceylin’i oldukça yaraladı. Ancak, Ilgaz’ın durumu serin kanlılıkla karşılaması ve iddianamenin satır aralarını bu derece iyi analiz etmesiyle birlikte Pars ile Ilgaz’ın iş birliğini anında çözdü. Ceylin, cin gibi kız. Çözmez mi? Geçtiğimiz bölüm Pars’ın, Ilgaz’a “mezara kadar bizimle kalacak” tembihi de boşa gitti. Ceylin’in kandırılmayacağını veya ondan bir şey saklanılmayacağını daha anlayamadılar.  


Ne demek telefonumun şifresi yok? Bu devirde kim telefonuna şifre koymaz ki? 
 
Ilgaz kendini açık etmeseydi (Paşam ne yapsın? Fazla dürüst!) Ceylin iddianamenin usulen yazıldığını anlamayacaktı. En azından işi çözene kadar zaman geçerdi. Ama aynı durum Yekta için geçerli değil. Başta iddianamenin sonucu lehine döndüğünü düşündüğü için sevinçten ağzı kulaklarını bile geçmişti. Biraz düşününce işin renginin farklı olduğunu şıp diye anladı. Yekta hiç kül yutar mı? Pars ve Ilgaz’ın pufudikten yazdığı iddianame ile Yekta’nın susacağını sandılar. Yanıldılar! Aksine adamın pimini çektiler. 


Yekta Tilmen ve Saz Heyeti

İddianamenin iyi yazılıp, yazılmadığının hukuksal boyutunu anlayamam. Zira hukuk bilgim; genel hukuk ve iş hukuku derslerinden ibaret. Onları da güç belâ geçmiştim.  İddianame yazımını ise yazma yeteneğine dayandırabiliriz. O yüzden “nasıl iddianame yazılmaz diye emsal gösterilir” nidalarını bir kenara bırakalım. Neden mi? Önce gel, herhangi bir üniversitenin hukuk fakültesinden mezun ol. Eline “gerçek” diplomanı al. Ondan sonra detayları münazara yaparız. Kısaca tüm bu edebiyata rağmen yazdıkları iddianame Yekta’ya yetmedi. Ilgaz’a ve Ceylin’e karşı daha çok bilenmesine yol açtı. Pars ve özellikle Ilgaz bunun bilinciyle iddianameyi hazırladı. Amaçları zamandan kazanmaktı. Biraz olsun Yekta’yı oyalarsak düşüncesiyle maşanın kim olduğunu bulabilirlerdi. Bu defa Yekta her yerden saldırmaya başladı. Sadece Ilgaz ve Ceylin değil, ayrıca Pars’ın üzerine de oynamaya başladı. Üstelik hastalığından vurarak.


Kabul et, üzerinden büyük bir yük kalktı 

Neyse ki Pars hastalığını en azından kabullenme düzeyine geldi. İlaç tedavisine sıcak bakmaya başladı. Saklamakla bir yere varamayacağını da sonunda deneyimlemiş oldu. Yekta’ya burada teşekkür etmesi gerekiyor. Tedavi sürecine başladıysa bu bir nevi Yekta sayesinde gerçekleşti. Pars’ın neredeyse tik hâline gelen göz batması ve ona eliyle müdahale etmesi, kas çekilmesi gibi bulgularının altının doldurulması oyuncu – senarist iş birliği ile bir sebebe bağlanması hikâyeye farklı bir kapı açmış oldu. Her bölüm olduğu gibi bu bölüm de Sema Ergenekon, tüm hassasiyetini göstererek bu defa epilepsi hastalığına değindi. Her yıl Şubat ayının ikinci Pazartesi günü “Dünya Epilepsi Günü” olarak farkındalık çalışmaları düzenleniyor. Sema Ergenekon da bu ayrıntıyı atlamayarak ve duyarlılığını bir kez daha göstererek; bizlere aslında epilepsinin herkesin başına gelebilecek bir hastalık olduğunu, ilaçları düzenli alındığında sağlıklı bir yaşam sürebileceğini Pars’ın aracılığıyla anlattı. Kendisine bu hassas davranışı ve izleyicinin dikkatini çektiği için teşekkür ederim. Dünya’nın her yerinden izlenen bir dizi vasıtasıyla bizlerin farkındalık ve duyarlılığını arttırmış oldular. Böylece hem Yekta Pars’ı hastalığı ile vuramayacak hem de Pars hastalığı bir yükmüş gibi kendine dert edinmeyecek.


Ceylin Hanım: "Yargı geri dönmüş," diyorlar. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
 
Bu bölüm için “Yargı is back” diyebiliriz. Yargı’nın on ikinci hatta on üçüncü bölümden sonraki bölümlerini Sema Ergenekon yazmamış gibiydi. Tabii her bölümün nabzı bir olacak değil. Senaryoda beklenen kilit noktalarına gelene kadar bölümlerde bekleme hikâyeleri yazılabiliyor. Niyazi’nin katil olduğunu karakterlerimiz öğrenene kadar da biraz düş kırıklığı yaşadık. Neyse ki uzun sürmedi. Bizlere bir dakikası bile boş geçilmeyen yirminci bölümle geldiler. Son dakikasına kadar her türlü duygunun tadına baktık. Karakterler zaman içinde oturdukça Yargı’yı izlemek enfes bir şölenle dönüşmeye başladı. Umarım son yedi bölüm boyunca olan durağanlık bir daha yaşamaz da ağız tadı ile Yargı’ya bıkmadan izleriz.


Çaresizliğin sesi oldular
 
Ilgaz, Ceylin’i altıncı bölümde Engin’le yüzleşmesini durdurmak amaçlı nezarethaneye almıştı. İşte o zaman Ceylin, Ilgaz’a “Hürriyetimi kısıtlamaya hakkın yok,” demişti. Ceylin, özgürlüğüne oldukça düşkün bir kadın. Öyle sınırlamaya, zorlamaya asla gelemez. Bir defa cezaevinin kokusunu aldıktan sonra Ceylin dahil kimse oraya geri dönmek istemez. “Orada her şeyin bir çerçevesi var. Gökyüzünün bile,” derken Ceylin’in çaresizliğini görmemek için kör olmak gerekirdi. Ilgaz da bu durumun bilincinde olarak bir daha Ceylin’in cezaevinin kapısından içeriye girmemesi için elinden gelenin fazlasını yapacak. Ceylin’in etrafında pervane oluyor.
 
Kemal Hâkim, kelle koparan hakimlerden. Sert bir adam ama, öyle Yekta gibi adamların dolduruşuna almayacak kadar işinde profesyonel. Usul ve erkân neyse kararlarını bu şekilde veriyor. Ilgaz’ın yirmi, otuz yıl sonraki hâli gibi gördüm. Mesela Pars’ın gözünden kaçırdığı birçok ayrıntıya değinmesi dikkatimi çekti. Eksik ifadelerin olduğunu fark etmesi, gözden kaçan delillere ağırlık vermesi ve hatta silahın atış yönünün hesaplanmasını isteyerek dava dosyasına ne kadar önem verdiğini gösteriyor. İşin ehli hâkime denk gelmesi doğru bir hamle olmuş. İşinde o kadar hassas biri olduğu o kadar belli ki dikkatleri dağılmasın, diye her türlü dış uyarana kadar katı bir durum sergiliyor. İşinde bu kadar disiplinli ve profesyonel kişileri görmeye hasret kaldık. Kim ne derse desin, Kemal Bey’i çok sevdim.


Hoş geldin Şükran Ovalı!


Bu sahneyi Beste (Sulta Kasapoğulları) Hoca'nın çektiğine yemin ederim ama, ispat edemem
 
Hoş geldin Savcı Derya! Haberi ilk duyduğumda Şükran Ovalı’nın Savcı Derya’yı canlandıracak olmasına biraz tereddütle yaklaştım; ancak, Şükran Ovalı beni oldukça şaşırttı. Karşımıza sert ve disiplinli Derya Savcı olarak gelmesiyle karaktere oldukça yakışmış. Yargı’ya yeni bir karakterin girmesiyle hikâyeye farklı bir renk katacağını düşünüyorum. Ilgaz’ın olay yerine gittiğinde orada görevli memurların bulunması büyük şans. Aksi olsaydı suçsuzluğunu ispatlama olasılığı biraz daha zayıflamış olacaktı. Savcı Derya’nın kimseye iltimas geçmemesi, bilhassa Yekta’ya hoşuma gitti. Tam da Pars Savcı’nın sıkletinde, gerektiğinde ona kafa tutabilen bir karakterin yaratılması iştahımı kabarttı. Derya’nı bu tavırları, bana biraz Pars’ın Yargı’nın ilk bölümlerdeki hâlini hatırlattı. Düşüncelerinden asla taviz vermemesi gelecek olan yeni çatışmaların habercisi olabilir. İki dominant karakterin çatışmasını izlemek oldukça zevkli olacak.


Pufizm akımının ilk neferleri
 
Bu bölüm, Sema Ergenekon öyle bir geri dönmüş ki Pars vs Yekta kapışmasında lügatımıza yeni bir terim de ekledi; pufizm! İnanılmaz bir diyalogdu. Pars, Yekta Tilmen ve saz heyetini puf, diye söndürdü. Pars, Yekta’nın aba altından hastalığına dair üzerinde oynamayacağını puzifm akımına uyarak anlattı. Yekta da taksimi fazla uzatamadı zaten, direkt solo vermesiyle gazı puf diye söndü. Yargı Melekleri tam anlamıyla coştu. Sadece kendileri değil, izleyicileri de çıldırtarak Türk dizi dünyasına pufizm akımını bahşettiler. Bundan sonra kesinlikle pufist biriyim. Pars Seçkin’in askeri olarak bu akımın baş savunucusu olarak yer alacağım. İtirazı olan varsa aşağıya yorum yazsın. ;)


Kronometreyi sıfırlıyorum. İddiaya var mısınız? Yekta, Savcı Derya'yı kaç bölümde çileden çıkaracak? 
 
Yekta Tilmen! Bir dakika boş dursa şaşarım. Soluğu anında Savcı Derya’nın yanında almış. Pars’ı tehdit edebileceği bir sebep kalmayınca ümidi kesti. Kendine yeni kurbanlar aramaya başladı. Sözde ricacı oluyor ama, buyurarak. Tam da pufudik Yekta Tilmen’e göre bir hareket. Ancak, yanlış ata oynadı. Aferin Derya Savcım. Ayağının tozu ile Yekta’ya duman attırmaya başladı. Tarafsız bakış açısıyla tam da Savcılık makamına yaraşır bir şekilde hareket ediyor. Pars bile bu zamana kadar Yekta’nın hakkından gelemedi. Gerektiği gibi “mışlar ve mişlerle” hareket etmek yerine daha somut delillerle Ilgaz hakkındaki şikayetini ifade etmesine karar verdi. Velhasıl Derya Savcı hepimizin sesi olarak Ilgaz’ı bi' sal artık, diyor.


Şimdi tam oldu
 
Derya’nın Yekta’ya verdiği ayardan sonra Yekta, Ilgaz’ın tüm geçmişini deşmeye karar verdi. Bu hem Ilgaz hem de Ceylin için kötü bir haber. İnci’nin öldürülmesinden sonra, yani Ilgaz Ceylin’le iş birliği yapmaya başladığından bu yana bir seri hatalar zinciri de beraberinde gelmeye başladı. Yaptığı bu küçük hataların bir gün Yekta tarafından başını ağrıtacağını nereden bilebilirdi? Yekta şu an didik didik Ilgaz’ın açığını kolluyor – ki yakaladı da! Evlilik sebeplerinden tutun da kayıp diş fırçasına, hastane davasından geri çekilmesine kadar birçok durum için Ilgaz yine Yekta tarafından potaya girdi.


* Nil Karaibrahimgil






BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER