İstanbullu Gelin 74. bölüm yorumuna direkt olarak Süreyya’dan
ve canımı bir miktar sıkan halinden bahsederek başlamak isterim. Evlilik
yıl dönümleri diye bütün gün Faruk’tan bir sürpriz bekleyen, başkasına gelen
balonları, başkasına evlilik teklif etmek için şarkı söyleyen çocuğu ve hatta öylesine
çalan oda kapısını bile Faruk’tan bir sürpriz diye yüreği çarparak açan o aşırı
beklentili Süreyya fikri itiraf etmeliyim ki beni çok üzdü. Biliyorum Faruk
böyle romantik bir adam ve Süreyya’yı bunlara alıştırdı ama işte bizim
bildiğimiz Süreyya’nın böyle beklentilerle pek işi olmazdı. Faruk’un
sürprizlerine her kadın gibi sevinir Süreyya da ama evlilik yıl dönümlerinde ‘Acaba
Faruk bugün ne yapacak?’ diye oturup da ciddi ciddi bekleyecek bir kadın değil,
değildi en azından. Faruk’un bir saat geç geldiği ve haber bile vermeye zahmet etmediği
o yemekte hediye olarak da pembe bir kazak vermesiyle Süreyya’nın iyice
yıkılmasına da sinir oldum. Adam bir saat geç kalmış, seni aramamış, ‘Neredeydin?’
deyince ofiste diyor ve bütün bunlarda kavga çıkartmıyorsun da sana değer
vermediğine seni tam olarak inandıran şey o kazak oluyor. Titre ve kendine gel
Süreyya.

Üç sezondur Kıymet'i izlerken biz
Şimdi gelelim asla yapacağımı düşünmediğim ama son birkaç
bölümdür kaçınamadığım bir konuya; İpek’e övgü düzmeye. Onca zaman sinir olarak
ve hatta acıyarak izledim İpek’i ama nihayet o da büyüdü ve kendi hayatını
kendi yöneten bir kadın olmaya karar verdi, sadece Boranların değil annesinin
de tüm çıldırmışlığına rağmen hem de. Kızının ‘Kendim var olacağım’ demesine ‘Süreyya’dan
saçma sapan akıllar alıyorsun’ diyen bir anneden bahsediyoruz, kuracak cümle
gelmiyor açıkçası aklıma. Yine de İpek son zamanlardaki duruşunu bozmadı ve ailesinin
evine dönmek de istemedi. İpek yine söylüyorum bak, kurtul Fikret’ten de Esma’dan
da, annenle de bir süre uzaktan sevin
birbirinizi, ancak öyle geleceksin kendine. Bir de Esma’nın Süreyya’ya ‘Sen
bunu bize nasıl söylemezsin’ diye patlaması var ki ayyy Esma’nın o eserekli
hallerine alışmış olsak da bu saatten sonra Süreyya’nın konağa gelip koştur
koştur bunu anlatmasını beklemek gibi saçmalıklarına hiç alışamıyorum.
Bize bunlarla gel Osman
Bir de eskiden sürekli yaptığım ama bu sezon kısmet olmayan
bir konum var; Osman övgüsü yapmak. Uzun zamandır hasret kaldığımız o sağduyulu
Osman’ı bu bölüm epey bir gördük. Hem Dilara ile yaptığı ve onu mevzuların tam
da düşündüğü gibi sadece ve sadece onunla ilgili olmadığını onu kırmadan
anlatmaya çalıştığı konuşma hem de Adem’e yaptığı o tatlı uyarı çok iyi geldi
uzun zaman sonra. Bir de o ‘Anne ve babanın arasındaki ilişki bir çocuğun
üçüncü ebeveynidir’ cümlesinin güzelliği ve aşırı doğruluğunu hep aklımızda
tutalım dilerim. Osman’ı bu bölüm o özlediğim hallerinde gördüğüm için Tatyana
ile yollarda el ele yürüdükleri o sahneyi es geçiyorum, canımı sıkmayacağım.
Belki bu masalı hep birlikte değiştirirsiniz Umut için
Adem demişken, seanslar dolusu gittiği terapiler Adem’in
öyle içine işlemiş ki o da Güneş’e adeta bir terapi yaptı bu bölüm. Güneş’e
uzun süre sinir oldum ama artık seviyorum onu da ve istiyorum ki onun yaraları
da iyileşsin. O yüzden Adem’in Güneş’e söylediği şu sözleri hepimize not olması
için hemen buraya bırakıyorum: ‘Şimdi evvel zaman içinde kalbur saman içinde
ben de bir masalın kara şövalyesiydim, ama şimdi diğer kahramanlarla masaya
oturdum, hem de prens olarak. Masallar değişir, öyle ya da böyle, kanlı ya da
kansız değişir masallar. Yazanın eline sağlık.’
Özgür’ün kendisini Faruk’la sevgili olduğu hayaline iyice
kaptırmasından hiç hoşlanmadım ve Süreyya’nın ne zamandır ince ince işlenen
çöküşünün kopma noktası Özgür olursa buna da canım çok sıkılacak, bence daha
iyisini hak ediyoruz. Bakalım neler olacak? İyi seyirler dilerim.