Dila & Kuzgun Çıkmazı

Dila & Kuzgun Çıkmazı
Çıkamazsanız aşk olacak, azıcık sakin...
Kuzgun, yolculuğunun üçüncü haftasını devirirken, ben de bu yazının başında buldum kendimi. Kuzgun’u izlemek için çok fazla sebebim vardı ve bunlardan birisi de Kuzgun’un senaryo yazarları olan Özlem Yılmaz ve Burcu Görgün Toptaş’tı. Kara Sevda, kişisel tarihimde önemli yeter tutan birkaç diziden birisidir. Bir diziyi oluşturan çokça element (senaryo, reji, oyuncular...) olsa da “önce hikaye” diyenlerdenim. Bir dizinin karşısına her hafta oturmam için önce hikaye önemlidir; sonra ise hikayenin nasıl sunulduğu önem arz etmeye başlar. 

Kuzgun, bir intikam ve hesaplaşma hikayesi olarak tanıtıldı. Henüz daha tanıtımlarıyla belleğimize kazınan bir detay vardı: Kuzgun’u bir kurşun, bıçak yarası, trafik kazası ya da dayak öldürmemişti. Kuzgun’u terk edilmek öldürmüştü. Kuzgun’un, ailesine kurulan bir komplo sonucu babasının tutuklanmasıyla ilk yarasını aldığını görmüştük. Yere düşmüştü ve avucunun içi yerdeki közden yanmıştı. Bu komplonun içinde, polis babasının polis arkadaşı Rıfat da vardı. Rıfat’ın arkasında ise, şerefini epeyce sorgulayarak ekran başında oturduğum Şeref. Kuzgun’un babasının sakladığı kasete ulaşmak için, Şeref’in adamları evlerini basmışlardı ve Meryem’den, belki de dünyanın en zor şeyini istemişlerdi; üç çocuğundan hangisini rehin alacaklarını, Meryem’in seçmesi gerekiyordu. 

Meryem’in cevabı Kuzgun’du ve ben ekran karşısında, “Nasıl olabilir böyle bir şey?!” diyerek, tırnaklarımı kemirmiştim. İstemiştim ki, Kuzgun’un adını söylemesin. İstemiştim ki, kötü adamlarımız en büyük çocuğu alsınlar ya da rastgele Kuzgun’u alsınlar ama Meryem, kendi oğlunun adını zikretmesin. Kalbim kırılmıştı Küçük Kuzgun’la birlikte. Annesine “Neden?” diye sorması, hala aklıma geldikçe kalbimi kıran sahnelerden birisidir. Kabul edemiyorum, edemeyeceğim. Belki de bir gün Kuzgun annesini affetse dahi ben affedemeyeceğim. 

Elbette, hikayenin akışında Meryem’in sırtında taşıdığı 20 senelik bir yüke, acıya, vicdan sızısına bedelleniyor bir tercih yapmış olması. Anadır, öyle kolay değildir elbet onun da bir isim söyleyebilmesi. Belki de bir sebebi vardır, bilmediğimiz bir şey vardır bunun arkasında, kabulümdür. Kuzgun tüm bunlar olurken henüz 8 yaşında. Onu rehin tutan kötü adamların elinden bir şekilde kaçmış ve soluğu evlerinde almış. Ev kapı duvar. Haklı olarak, en başta annesine küsmüş. Terk edildiğini zannetmiş ve küçük gururu onu sokaklara sürmüş. Sonrası zaten tamamen dram, tamamen acı, tamamen kimsesizlik... 

Kuzgun’un başına gelenlerin yalnızca bir kısmını biliyoruz. Otobüslerin bagajına sığındığını, henüz küçücükken böbreğini çaldıklarını, ıslahevine düştüğünü biliyoruz. Muhtemelen bizim bildiklerimiz, yaşadıklarının yanında hiçbir şeydir ve bu kısım hikayede henüz gri. Fakat bu öyle bir gri ki, çok dumanlı. Her bir flashback soluk kesiyor, insanın boğazına bir yumru gibi yerleşiyor. Bazı gerçeklerle yüzleşmek fazlasıyla acıtıyor. Her defasında, “Henüz 8 yaşında!” derken buluyorum kendimi, başına gelenleri izlerken. 

“Henüz 8 yaşında!” isyanım, yalnızca Kuzgun’un başına gelenlerden ibaret değil elbette. Hazır konu buraya gelmişken, ben Kuzgun ve Dila’nın 8 yaşına kadar yaşadıkları şeye arkadaşlık derim, bağlılık derim, çok sevmek derim ama aşk demem. Diyemem. Onların çocuk halleriyle kurdukları cümleler öylesine derin ki iç çekmek yerine, kaşlarımı çatıyorum ve devamlı olarak, henüz 8 yaşında olduklarını hatırlıyorum. Şah damarına Dila ismini vermek de keza, eğer 8 yaşında yapılmış bir eylemse fazla büyük, bana geçmiyor. 

Aslında sanırım dizinin genel diyaloglarıyla alakalı sorunlarım var. Mesela Terzi Derviş’in metaforları fazlasıyla derin fakat dizinin tüm karakterleri aforizma aforizma konuştukları için ekran karşısında yoruluyorum. Özellikle dünkü bölümü izlerken, Kuzgun ve Dila’nın bank sahnesinde çok zorlandım. Konu buraya nasıl geldi, ne dediniz, ne oldu şimdi diye kalakaldım. Diyaloglar gerçekten çok güzel, belki de her bir replik irdelenecek ve onlarca anlam çıkarılacak nitelikte ama bir noktadan sonra gerçekçi durmuyor. Birçok güzel söz üst üste bindiğinde, birbirlerinden yediklerini ve bir anlam kargaşasının ortaya çıktığını düşünüyorum. Maalesef günün sonunda bende hiçbiri kalamıyor. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER