Dönelim Kuzgun’un konusuna... Kuzgun, yirmi yıl sonra, intikam almak maksadıyla İstanbul’a dönmeye karar vermiş. Planı oldukça basit: Dila’yı önce bulunduğu yere -Kapadokya’ya- çekecek, sonra ise bir şekilde onun hayatını kurtardı görünerek, Rıfat’a ulaşabilecek. Bedenine tüm düşmanlarının isimlerini kazımış, kendini de bu intikama adamış. Dizinin ilk iki bölümünü izlerken, Kuzgun’u anlamakta zorluk çektim. Yani anladıklarım bana yeterli gelmiyordu. İstanbul’a intikam yeminiyle gelmişti fakat karşısına Derviş çıkmasaydı nasıl bir yol izleyecekti bilmiyoruz. Derviş, kim olduğunu saklamamasını söylediği için, Kuzgun olduğunu itiraf etmekten çekinmedi ve bu sebeple de tüm düşmanlarının aklına kendisiyle alakalı soru işaretleri üşüşmeye başladı.
Düşmanları bu soru işaretlerinde haklıydı fakat bizler de en az onlar kadar soru işaretleriyle doluyuz. Kuzgun’un olası hamlelerini bilmeyerek ekran başında oturuyor ve genellikle finale doğru gördüğümüz flashback sahnelerle, “bu bundan dolayı böyleymiş” diyerek ekran başından ayrılıyoruz. Bu sık kullanılan bir teknik olmakla beraber, bazen tadından yenmiyor. Bazen. Kuzgun’un, Şeref’e güvenmesini zaten beklemiyorken, üzerine Derviş Amca’mla bir saat Baharat Yolu’nda yürüdüğümüz için, güvenmeyeceğine yüzde bin beş yüz emin olmuştum. Hani yani, güvenirse problem olurdu. O derece inandım hadiseye. Öte yandan, büyük büyük Bora Dağıstanlı sahneye çıktığı için, Şeref’in zaten başına gelecek vardı ki meydan oğluna kalacaktı. Öyle de oldu. Kuzgun, Rıfat’ın güvenini kazanmak için ona her şeyi itiraf etmiş ve oyun içinde oyun kurarak, esas tuzağı Şeref’e kurmuş. Açıkçası Şeref’in ölürken, oynadığı sudokundan utanması gereken yerdeydik. Sen ki bugünlere gelmiş bir kötü abimizsin, Kuzgun’un tuzağına nasıl düşersin? Allah rahmet eylesin.
Kuzgun çıktığı yolda, intikamı konusunda daha da bilenmiş vaziyette. En yakın arkadaşı Kesik’i kurban verdi. Derviş Amca bunu zaten öngörmüştü fakat Kuzgun biraz asi, biraz da başına buyruk olduğu için ve üstelik sıkı sıkı intikamına sarılacakken kalbi karıştığı için, şimdilik bir yaprak gibi oradan oraya sürükleniyor. Kartal bitiyor, annesi başlıyor. Annesi bitiyor Kumru başlıyor. Dila zaten hep aktif durumda. Yakında Kuzgun intikam almak için ancak hepsini terk etmesi gerektiğine karar verirse şaşırmayacağım. Kime ne hissedeceğini bilemediği için dengesiz tepkiler veriyor ve bunda çok haklı. Mesela ben de kendi adıma, aynını Dila için söyleyebilirim. Dila’ya tam olarak ne hissedeceğimi bilemiyorum.
Meryem Hanım gibi, Cebeci Ailesi’nin başına gelenlerden Dila’yı suçlayacak kadar şuursuz değilim. Dila, henüz 8 yaşındayken, Kuzgunların evine bir paket saklıyor ve tüm felaketleri getiren o paket oluyor. Bu paketi saklamasını ondan isteyen Rıfat olduğu ve Dila henüz bir çocuk olduğu için, babasının sözünü sorgusuz sualsiz dinlemesi kadar doğal bir şey yok. Zaten 8 yaşındaki çocuk tepkisi tam da budur. Bu Dila’nın suçu değil fakat taşıdığı bir vicdan azabı. Dila bunu bildiği halde, Kuzgun’un dosyasına eriştiği ve hakkında birçok şey öğrendiği halde, Kuzgun’un intikam almak için gelmiş olmasını neden yadırgıyor, ben bunu anlamıyorum. Hukukun üstünlüğüne inandığı için olduğunu düşüneceğim ama abisi ve babası mafya ve onların işlerine pek çomak sokar gibi de durmuyor. Ailesini savunuyor ve ailesinin savunulacak bir tarafı yok.
Elbette ailesidir, ne kadar kötü olurlarsa olsun savunsun, arkalarında dursun... Ama o zaman neden geçen haftaya kadar, Kuzgun’un etrafında “Kuzgun beni hala seviyor mu?” diye gezdi? Kuzgun Dila’yı hala seviyorduysa ve intikam falan almak istemiyorduysa, ona yapılanların üzerine bir bardak soğuk su içip mutlu mutlu takılmayı mı hayal etmişti? Dila konusunda kafam çok karışık fakat sert ve tavizsiz duruş konusunda, Kuzgun’dan bile iyi olduğunu söyleyebilirim. Dila av değil, avcı olabileceğini Kuzgun’a çok iyi kanıtladı; ben Kuzgun’un yerinde olsam, “Ben neden böylesi bir şov yapamadım lan?” diye ağlarım.
Vazgeçtim. Kuzgun ağlamasın. Keza Kesik’in ölümüyle beraber, Kuzgun ağlarken ben de ağladım. Hele ki flashbackle gördüğümüz ıslahevindeki Kuzgun ve Kesik’in tanışma sahnesi, oraya gelmeden evvel de sularının kesik olduğunu söyleyen ve banyo yapabilmek için çırpınan o çocuk içimi dağladı. Sanırım Kuzgun’un iz bırakan sahnelerinden birisi bu olacaktır. Hani bazı sahneler olur, ikinci kere izlemeyi bile kalbiniz kaldırmaz... Belki de Kuzgun’un tüm geride kalan yirmi senesinden göreceğimiz sahneler, böylesi yürek parçalayacaktır.
Kuzgun, daha yolculuğunun çok başında olduğu için bazı detaylar hakkında yorum yapmak zorlaşıyor. En çok da bir sonraki bölümle alakalı hiçbir malzeme bırakmadan final yapmasıyla alakalı serzenişlerim var. Elimde teori üretecek, kafamı kurcalayacak birkaç şey kalsın ve bir sonraki hafta ne izleyeceğime dair tahmin yürütebileyim istiyorum. Yani hikaye beni çekiştirmesin de ben peşinde sürükleneyim istiyorum; çünkü Kuzgun’u gerçekten sevdim.
Bir hikayede, müptelası olacağım karakter ararım ve bu da karakterin derinliğiyle alakalıdır. Karakterlerin karakterlerle kurdukları ilişkileri de olayların akışı kadar merak ederim. Mesela 3.Bölüm itibariyle, Kuzgun ve Kartal sahnesini dört gözle beklemeye başladım. Keza Kuzgun’un Kumru ile kuracağı ilişki de beni çeken şeylerden birisi. Kardeşe kavuşma ya da kavuşamama hali, çok sevdiğim bir alt detaydır ve buradan çıkacak her şeyi merak ediyorum.
Dila & Kuzgun Çıkmazı’nın öyle kolay çıkılamaması beklentim dahilindedir. Nefes nefese kalmayı, bir soluğa muhtaç olmayı, zamanla
vuku bulacak aşkı daha çok severim. Kuzgun’un Dila’ya, Dila’nın Kuzgun’a zaafı
vardır ama o aşk değildir henüz. Zamanla oluşacaktır, güçlenecektir; belki de
ancak öyle vadedildiği gibi dillere destan olabilecektir. Kuzgun ve Dila’nın
karşı karşıya gelmelerini istiyorum fakat hikaye nasıl akarsa aksın, bu cephede
gelişecek olayların çıkmaza sürüklenmesini arzu ediyorum.
Bunun dışında, Rıfat’ın karısının dizi içindeki tek repliğinin Kuzgun’la alakalı olması ya da Ali’nin karısına karşı hoyrat ve ilişkilerinin bozukluğundaki gizemli tavırları beni çekmek yerine itiyor. Sanırım Bilgin Ailesi’nin hikayesi, henüz beni içine almadı. Bora’nın bu aileye, Dila’ya ve Kuzgun’a olan kötücül yaklaşımı ise merakla beklediğim bir diğer konu. Umarım, kötü gibi kötüdür ve varlığı bol aksiyonlu, bol karmaşalı, bol heyecanlı sahnelere gebe olur.
Yazanların, oynayanların, çekenlerin... her bir emekçinin yüreğine bereket! Yolunuz açık olsun. Sevgiyle...