Fikret’in, Ülfet ve Adem işbirliğini duyduktan sonra attığı
akılcı adımların gözlerimi yaşarttığını söylemeliyim. Akif’ten yardım istemesini
beklemiyordum. Fikret, mantıksız adım atmayacağına söz verdi, buna inanabiliyor
musunuz? Yalnız Ülfet’in açığını bulunca bu ekibe karşı ellerine nasıl bir koz
geçmiş olacak orasını tam anlayamadım. Tehditle arazinin satışını sağlayıp
düzlüğe çıkmayı mı düşünüyor acaba Fikret? Ülfet’in kocasını öldürtmüş olması
biraz fazla uçuk bir ihtimal gibi geliyor bana. Dizilerdeki bu, sevilmeyen
insandan kurtulmak için hemen onu öldürtme çabasına girilmesini mantıksız
buluyorum. Bu kadar kolay mı ya? Nasıl yapıyorsunuz, Google’da “Kiralık katil
nereden bulunur?” diye aratıyor musunuz? O sırrın altından başka bir şeyler
çıkmalı, çıkacaktır.
Esma’nın gençliğinde Ülfet konusunda kendi adaletini
kendisinin sağlamış olmasını, kısasa kısas yapmasını sevdim. İşte intikam
dediğin böyle alınır. Zaten onun, elini kolunu bağlayıp oturmuş olması bana
mantıklı gelmiyordu. Ülfet’in ona olan kininin de sırf Garip’in sevdiği kadın
olmasından kaynaklanması biraz havada kalan bir durumdu. Bir de bu sahnede; yüreği
pırpır çarpan genç kız Esma ile, kalbi kabuk bağlamış evli Esma arasındaki
farkın bu kadar minimalize bir şekilde verilmesine bayıldım. Garip’in yanındaki
genç Esma bambaşka biriyken, bu evlenip barklanmış Esma hali İpek Bilgin’e daha
çok benziyor. Mimikleri, kaşının, gözünün hareketi, başını tutuşu bile aynı. Başka
hiçbir ipucu olmasa bile sadece mimiklerden izlediğimizin hangi Esma olduğunu
anlayabiliriz.
"Eski dost düşman olmaz, deyip de sitem etme"
Senem, Güneş (nam-ı diğer Azime) ve Sedef üçgeni konusunda dünya
da ne kadar küçükmüş yahu demeyeceğim. Daha geçen hafta şehir dışında erkek
tarafı olarak gittiğim bir düğünde, kız tarafından ortaokul arkadaşını bulmuş biri
olarak tesadüflerin bazen iğne deliğini bulduğuna ikna oldum artık. Dolayısıyla
Güneş ve Senem’in kanka çıkması, eskiden tanıdıkları olan Sedef’in de tam bu
vakitler yeniden peyda olmasını eleştirmeyeceğim. Güneş ve Senem’in geçen haftaki
korkulu karşılaşmalarından sonra aralarında husumet olduğunu zannetmiştim ben
hatta ama eski dost çıktılar.
Adem’in iyileşmekten vazgeçtiği ipucunu sezon başında alınca
ben de ona olan ilgimi ve merhametimi kaybetmiştim. Başına ne gelirse gelsin,
artık kendi seçimi bunlar diye düşünüyordum. Ama o gelecek fikrinden
vazgeçildiyse, ben de kendi adıma seve seve yok sayabilirim bu bilgiyi. “Adem
de ne hali varsa görsün, sevmiyorum artık onu, yaşadığı her şeyi hak ediyor.” şeklindeki
kestirip atan cümlelerimi yutmaya da razıyım. Çünkü İdil Hanım’ın rehberliğindeki
Adem’i izlemeyi çok seviyorum ben ya. Terapist ve danışan sahnesi olarak o
ikisinin mayası iyi tuttu. İşin içine başkaları girince kimyası ve özelliği
bozuluyor. Adem’in rüyasında gördüğü o yalnız erkek çocuğunu hepimiz kendi
çocuğu olarak değerlendirmiştik ama kendi çocukluğu olabileceği ihtimalini İdil
Hanım dillendirdi. Adem’in iyileşmesinden umudumu kestiğim için o çocuk
doğmamalı diyen ben bile, bu bakış açısından sonra, belki Adem kendi
çocukluğunu böylece temize çeker, belki hâlâ umut vardır diye düşünmeden
edemedim. Böyle de yufka yürekli bir insanım işte.^.^ En başa dönüş
yapmayacaksak, bu doğrultuda keyifle izlerim ben.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık, yüzümde açan güller
için teşekkür ederim. Düğünde görüşmek üzere…