AsFer içti,
güzelleşti. Konuştu, daha da güzelleşti. Birileri bu güzelliği bozacaksa o
tabii ki Cüneyt olmalıydı. Neyse ki hayattan çalınmış bir günün ardındaki
geceyi bu kalleşlikten hiç haberleri olmadan geçirdiler. Ayhan Hanımcığım meğer
attığını vuranlardanmış, maşallah. Ama onu bir kanun insanı olarak görmeyi
tercih ederim, silahla değil.
Ben sarhoş olan
Aslı'yı da, onunla uğraşan Ferhat'ı da sevdim, ayıltma çabaları hariç. O kafaya
gelmiş insanı neden ayıltmaya çalışırlar hiç anlamam, üstelik sarhoşluğu da pek
tatlıymış Aslı'nın. Aslı "Oturalım" dediğinde "Yatsak da fena olmaz
ama" diye karşılık verince anlar gibi oldum ayıltma çabasını, ama yine de
Aslı'nın o güzelliğine hiç dokunmasın istedim. Birce Akalay beni her hafta
biraz daha şaşırtmaya devam ediyor, sarhoşluğunun dozu da çok iyi ayarlanmıştı,
çok sahiciydi Sarhoş Aslı da, ellerine sağlık.
Gecenin en güzel
anı, Ferhat kucaklayınca "sırtın acıyacak" diye üzülen Aslı'nın, "Sen çirkin değilsin, sadece yanlış aynalara
bakmışsın. Bana bak, bundan sonra bana bak, olur mu? Ben seni hiç çirkin
göstermem." demesiydi. 'Gönül kimi severse güzel odur' diyenler de,
'sevdiklerimiz bize aynadır' diyenler de haklı çıktılar. Şimdiye dek sadece
Namık'a bakan Ferhat, onda bir tetikçi, bir iş bitirici olarak görüyordu
kendini. Aslı'ya bakınca ise Çirkin'i değil, Aslı'nın sevdiği, sevmeyi öğrenen
adamı görecek zamanla.
Cüneyt giremedi
aralarına ama Özgür çok güzel girdi, keşke hep girse, hep böyle olacaksa.
Babası zannederek dinlediği amcasının masalının sonunu merak eden, Güzel'in
Çirkin'e âşık olduğunu öğrenince amcası gibi "Sonra?" diye soran
Özgür hep olsun, hep arasın amcasını. Ferhat biraz telaşlandı, biraz da utandı
telefon henüz açıkken Aslı öpünce, Aslı'ya konsantre olamadı Özgür duymuş mudur
diye düşünmekten, o da pek tatlıydı.
Özgür, hiç farkında
olmadan hem amcasını hem de babasını masallar konusunda eğitmeye başladı. Zaten
çocuklar böyledir, onlar için sıradan bir cümle sizin hayatınızı sorgulamanıza
sebep olabilir. O büyüdükçe Ferhat ve Yiğit'in okuduğu, öğrendiği ve ona anlatacağı
masallar da büyür, gelişir ve Siyah Beyaz bir roman olur belki, kim bilir.^^
Sonra n'olmuş?
Azad Baba Yeter'e
hikâyesini çok güzel anlattı: "Sen her gün aynı saatte giderdin, ben her
gün aynı saatte beklerdim, bıkmadan, usanmadan." Eminim bu iki cümlede
kendine dair bir şey bulmuştur herkes. Yeter'i evinde kalmaya ikna etmeye
çalışırken gece nerede olacağını söyleyemeyişinde de. Yeter de tedirgin
olmasına rağmen bu hikâyedeki sıcaklığa, tanıdıklığa güvenmiş olmalı.
Ayhan bu durumdan
biraz rahatsız oldu, çünkü bir süredir annesiyle ilgili kocaman bir soruyu
taşıyor omuzlarında. Babasının annesinin mezarına hiç gitmediği bilgisiyle,
Yeter'le ilgilendiği bilgisi bir araya geldiğinde Ayhan'ın şüpheleri
derinleşiyor. Üstelik bu şüpheyi içine düşüren kişiyi de bilmiyor, gerçeği
öğrenmek için ne yapması gerektiğini de. Zira notta "Annenin ölümünün
arkasındaki gerçek hikâyeyi bilmek ister misin?" yazıyordu ama bilmek
istiyorsa ne yapması gerektiğini söylememişlerdi. Yani Ayhan'ın karşısında
babasından başka bir muhatap yok şu an. Yine de, Handan gibi oturduğu yerden
kurduklarını başkalarının üzerine yüklemek ve önüne çıkan herkese öfkesini
kusmak yerine uygun zamanda, doğru soruyu doğru kişiye sorabiliyor. Azad Baba
buradan nereye yürür bilemiyorum ama gelecek hikâyeyi gerçekten merak
ediyorum.