Gözaltında olmak
Yiğit'e çok ağır geldi doğal olarak. Ama oraya nasıl ve ne sebeple girdiğini
unutmuş gibiydi bu hafta. Geçen hafta havalı havalı laflar söylüyordu abisine,
emanetin çok kıymetliydi diye, şimdi yaşananların suçlusu Ferhat'mış da kendisi
onun yerine ceza çekiyormuş gibi konuşmaya başladı. Ferhat'ın kendisini
kurtarmak istemesi canını acıttı Yiğit'in, çünkü onun yanlış yollara sapacağını
düşündü. "Ne pahasına olursa olsun seni çıkaracağım" cümlesini böyle
anlaması da çok doğal. Ama Ferhat'a olan öfkesini nezarethanede görevli olan
memurdan çıkarması ona hiç yakışmadı. O anlarda Yiğit, o övündüğü Berber
Necdet'in oğlu değil, uzağında durmaya çalıştığı Ferhat Aslan'ın kardeşi gibi
davrandı, hiç hoş değildi.
Yiğit, ailesini
Ferhat'a emanet etmemekte haklıydı. Suna ve Özgür'ün korunmaya, kollanmaya
ihtiyaçları yok, o ayrı mesele. Ama Ferhat'ın emanetleri hor kullandığı,
sözünde duramadığı doğru. Yiğit öfkesini Ferhat'tan çıkardıkça ben de biraz
olsun rahatladım. Şu dizide Ferhat'a hak ettiği gibi davranan tek insan Yiğit
çünkü.
Yiğit'in öfkesine
karşılık Ferhat sağduyuluydu bu sefer. Önce kardeşini sakinleştirdi, sonra da
Ayhan'dan yardım istedi. Çünkü Ferhat kardeşini gerçekten çok iyi tanıyor, onu
dışarı çıkmak için yasal bir yol bulmak zorunda olduğunu biliyor. Bu nedenle başkalarını
değil, Ayhan'ı aradı ve kardeşini kurtarmayı başardı.
Ailem sana emanet değil!
Vildan mutsuz,
Vildan çökmüş, Vildan umutsuz. Ve ne zaman kendisine nefes almak için bir alan
açmaya çalışsa karşısında annesini buluyor. "Sevmek şart mıymış? Hangi
koca karısını sevmiş ki?" dedi Handan. Bakın burada Vildan'ın kocasını
sevip sevmemesinin lafı bile edilmiyor. Handan Hanım'ın düzeni, zamanında
yaptığı ayar bozulmasın, önemli olan tek şey o. Sevmeyebilirsin,
sevilmeyebilirsin, mutsuzluğunu kendi içinde yaşa, hatta bir çocuk daha yap,
daha daha mutsuz ol, ama yeter ki annenin iktidarına gölge düşürme. Ne
alakaysa? Merak ediyorum, Handan acaba hayatı boyunca birini sevmiş mi.
Yazık ki Handan
münferit bir örnek değil. Bu toplumda, evliliğinde mutsuz olan pek çok kadın,
ayrılmayı düşündüğünde ailesinden ve yakın çevresinden buna benzer tepkiler
alıyor. Mutsuzluktan ölebilirsin ama sakın ha boşanma deniyor onlara. Yazık ki
büyük çoğunluğu da ayrılamıyor bu yüzden. Ve hatta Handan'ın dediği gibi bir
çocuk, bir çocuk daha yapıyor ve onların da mutsuzluğuna sebep oluyorlar.
Dilerim Handan ve onun gibi düşünenlere sağlam bir yanıt verilir ilerleyen
zamanda. Benim hâlâ umudum var Vildan'dan, telefondan sildiği videonun sonsuza
dek yok olduğuna inanıyor olsa bile.

Handan'ın Vildan'la
uğraşası yok, onun esas derdi Abidin. Kendi aklınca veliaht prens payesi
verdiği biricik oğlu. Ne mutlu bize ki Abidin'in böyle hesaplarla işi yok,
annesinin hayallerindeki şeylere kıymet vermiyor, içinden, kalbinden geçeni
yapıyor sadece. Başlarda bu fikri sevmemiştim ama şimdi Abidin'le Gülsüm yan
yana geldiğinde onların yüzünde güller açarken benim de içimde çiçekler açıyor.
Handan kuşkularında yanılmadığının farkında ve gerçeği keşfettiğinde kıyamet
kopabilir. Bakalım Vildan'ın mutsuzluğunun üzerini örtmeye çalışan Handan,
Abidin'in mutluluğunu bozacak mı? Bu da soru mu, tabii ki bozacak. Peki kıyamet
bu konuda kopabiliyorsa Vildan için neden kopmuyor? Çifte standart annenin iki
çocuğu arasında bile olabiliyor işte böyle, maalesef.
Kekelemeniz, şaşkınlığınız öyle güzel ki...
Düşündüm de, Namık'ı
kimin vurduğu hiç umurumda değil. Ölmedi zaten, kurtulamadık da. Seçenekleri
değerlendirdiğimde vuran Cüneyt olamaz diye düşünüyorum. Tamam, biraz eksik
akıllı ama, Namık'a silah çektiğinde öldürmesi gerektiğini, yoksa kendisinin
öleceğini bilir Cüneyt. Yeter'in büyük ve ısrarla deşilen bir yarası var ve
düğüne hazırlıklı gelmiş olabileceğini de biliyoruz. Kafası da güzel, tetiği
çekmeye uygun bir durumda. Bir de Azad var, en son, damadın yanına gitmek
istediğini söyleyip çıkmıştı kadrajdan. Namık'la bir sorunu var mı henüz
bilmiyoruz, ama bölüm boyunca Ferhat'tan sakladığı bir şeyler olduğunu
hissettirip durdular. Azad olay esnasında hapiste olduğu için (!) suçu ona
atmak da mümkün olmayacağından onun vurmuş olması pek de mantıksız gelmiyor.
Tabii bunlar bizim bildiklerimiz, belki de sürpriz bir failimiz vardır.
"Hayatta kalmak
istiyorsan yakınımda dur doktor, yaşamak istiyorsan da uzak dur."
Ferhat'ın bu cümlesi bölüm boyunca kurcaladı aklımızı. Hatırlarsınız, 'Henüz ölmediği için yaşadığını sanan milyonlarca insandan biriydi'
Aslı. Ben Ferhat'ın bu cümlesini Aslı'nın o silinen mesajına bir gönderme gibi
algıladım. Derdin sadece nefes almaksa yakınımda dur, ama gerçekten yaşamak
istiyorsan uzakta dur, ben bir bataklığım ve seni de boğarım, dedi bence. Aslı
bunu ya anlamadı ya da anlamak işine gelmedi, zira onun hiçbir yere gidesi yok.
Eh, biz de gitmesini istemiyoruz zaten. Ama yaşamasını da istiyoruz. Ferhat'ın
son sahnede söylediği gibi, bu bir kördüğüm. Çözüm yolu da Ferhat'ı
dönüştürmekten geçiyor.
Kördüğüm denince
benim zihnimde, kalbimde başka ışıklar da yandı tabii. Malum, İbrahim
Çelikkol'un bir önceki dizisinin adıydı Kördüğüm
ve ben o yolculuğa da haftalar boyunca eşlik etmiştim yazılarımla. Muhtemelen o
sözcük bu tür bir gönderme niyeti taşımıyordu ama ben öyleymiş gibi aldım,
kabul ettim, yazana ve söyleyene teşekkür ederim.