Sinan'ın domino taşlarından birine vurmasıyla, tüm taşlar devrildi sevgili okur. Nereden başlasam bilemiyorum. Galiba ponçik çiftim Gökhan ve Yasemin'den başlayacağım. Biliyorsunuz ki Yasemin'in eski iç çamaşırı mankeni olması bana pek işlemiyor; o Egemen'lerin sorunu. Yasemin'in yaptığı fesatlıkları, çayımı hüpürdeterek izliyorum; Hazal Türesan'ın oyunculuğuna sağlık!
Yasemin, pek sevgili kocası Gökhan'ı fişekledi ve iki kardeşin arasına gönderdi. Anladığımız kadarıyla bu iki kardeş, gerçekten de "iki kardeş" değil. Gerçi oladabilir; Sinan ya da Yağız evlatlık mıymış, yoksa babaları Hazım Bey'miymiş, henüz bilemiyoruz. Bölümde yaşadığım şoklardan birisi, "altın çocuk" Yağız'ın, on iki yaşında Amerika'ya gönderilmesi oldu. Açıkçası, ne sebeple yalıda kalmadığını merak ediyordum. Meğer Yağız, çocukluğundan beri uzakmış ailesine. Dahası, kendisi bir çocukluğu olmadığından yakınıyor. Kendisini "proje çocuk" olarak görüyor.
Yağız Sinan'ı doldurdu; Sinan Yağız'ı doldurdu. İddiaya girdiler. Neymiş efendim, Sinan Hazan'ı tavlarmış. Neymiş efendim, Sinan Hazan'ı yüz güzeli yaparmış. Haftalardır Yağız'a sesleniyorum ama duymuyor. Allah akıl fikir dağıtırken neredeydin çocuğum? Sinan'ın ipiyle kuyuya inilir mi? Sinan yüzünden tüm Türkiye, Hazan'ın güzelliğinden bihaber. Bu ne özgüven yiğidim? Sen al fotoğraf makinasını, çek kızın fotoğrafını, bas afişlere. Oldu, başka? Başka bir şey yok vallahi, Sinan yaptı yapacağını.
Lakin, alkış tutmuyorum Sinan'a. Neye sebep olduğunun bilincine biraz geç vardı. Gökhan'ın ekmeğine yağ sürdü. Yağız'ın istifa etmesine sebep oldu. Ve onlarca suçsuz insan, Sinan'ın şımarıklığı yüzünden işinden oldu. Kartları ve kredi kartı elinden alındığında, babasını öldürecek sandım. ^.^ Zira, Hazım Bey varis olduğunu söylediğinde, "Çalıştır saksıyı." demesinden başka bir çıkarım yapamamıştım. Şaka şaka. Altın çocuk olmasa da o kadar düşmez Sinan. Çünkü kendisi "hayal kırıklığı" değil sonuçta; öyle olan Yağız! Evet... Hazım Bey'ciğimle de papaz olduk. Yağız mükemmel olmak zorunda mı? Değil. Hiç sevmem, yemin ederim hiç sevmem böyle tripleri Hazım Bey. Sen git, kızına bak; Yağız'a sonra dönersin.
Hazır, konu "sinirimi bozanlarda bu hafta"ya geldi, buradan devam edeyim. Şükrüye'ye birazcık üzüldüysem ne olayım. Üzülmedim. Geçen hafta, Ece üzerinden ettiği tüm lafları bir bir yuttu. Eee ne demişler, Allah kimseyi evladıyla terbiye etmesin. Demişlerdir değil mi böyle? Neyse, çaktırmayın. ^.^ Şükrüye kim, Fazilet Hanım'ı bitirmek kim? Her ne olduysa, maç döndü işte. Söz konusu Fazilet Hanım olduğunda genelde böyle oluyor zaten.
Şimdi, benim Ece'ye de birkaç çift sözüm var elbet. Şöyle başlayayım; Ece, sen hayırdır? Hayatımda nankör insan gördüm de böylesini görmedim. Pastahane sözlüsü nezarete mi atılmış, Yasin neredeyse onun yüzünden ölecek miymiş umursamadan, bir yarışma için oturup ağlıyor. Yetmiyor, Hazan'a hesap soruyor, sinir krizi falan geçiriyor. Kardeşim, bu kıskançlığın sebebi nedir? Sen değil miydin zaten, en başında yarışmaya katılmayı reddedip ablanı otele gönderen? Heh, işte biz oradan bir kurguya başladık bize gölge etme lütfen.
Yasin'in tutuklanma sahnesi kalp ben. Yemin ederim, o güçlü duruş karşısında gözlerim doldu. Aşkın aptallığı böyle bir şey işte. Sen filmlerdeki gibi tuvalet camlarında demir olmasın diye beklersin, evren yardımına yetişir. Olay çıkar ve sen elini kolunu sallayarak karakoldan çıkarsın. Kim için? Bir yarışmayı, -yarışmaya katılmayan- ablası kazandığı için hasedinden ağlayan Ece için. Cık cık cık! Yasin'ciğim sen git de Hazan Abla'n sana ders versin bebeğim. "Aşıksak nasıl davranmalıyız? 101"