Akşamları, size verdiği bir bez parçasına sarılarak ağladığınız halde, kanmaktan korktuğunuz bir insan oldu mu hiç? Hazan! Seni bağrıma basmak istiyorum. Ve hep bağrımda kal, ben seni korurum, söz veriyorum. Gurur değil yaptığı, kendisinin de söylediği gibi. Kalbini kaybetmekten korkuyor. Ama bilmiyor ki, aşka düşen kalbini kaybetmeye mahkum zaten; er ya da geç.
Hazan kendi değerinin ve güzelliğinin farkında değil. Annesi tarafından sevilmediğine, önemsenmediğine inandırmış kendisini. Bir erkeğin ona değer vereceğine de pek tabii inanmıyor. "Ya beni kandırıyorsa? Ya benimle oyun oynuyorsa?" diye düşünmesin de ne yapsın? Üstelik karşısındaki adam Sinan Egemen. Ama işte aşk... Hazan'ı da çekip alacak içine bir hortum gibi ve sürüklenecek. Yolun sonunda da kalbini kaybedecek. Çünkü kalbindeki adam, aklından çıkmayan otel odasındaki aşağılanmasının mimarı. Çünkü kalbindeki adam, kendisini tavlayacağı konusunda müthiş bir özgüven sahibi olacak kadar egoist. Çünkü kalbindeki adam, aslında Hazan'ı hak etmiyor.
Evet. Ne olur ya da ne olmaz bilemiyorum sevgili okur. Fragmanda, Ece&Yağız sinyalleri almış olmamıza rağmen, ısrar kıyamet Hazan&Yağız olacağını söylüyorum; bu da benim iç sesim. Sinan ve Hazan'ı ben de yakıştırıyorum. Güzeller. Ama aralarında bana kalırsa bir şey eksik; tutku.
Hazan ve Yağız'ın şirketteki atılmayan tokat sahnesinde, aralarında gördüğüm şey tutkuydu. Bunun da altı boş değil. Var böyle huylarımız. En büyük aşkları, nefretten doğuruyoruz. Yalan değil. Güzeldir. O sebeple, Hazan ve Sinan ne yaşarlarsa yaşasınlar, yolun sonunda Hazan ve Yağız izlemeyi bekliyor olacağım. ^.^
Akıcı, merak uyandırıcı ve ters köşelerle dolu bir bölümdü. Emek veren herkesin gönlüne bereket.
Sevgiyle kalın. Haftaya görüşelim. ^.^