Durumun vahametinin farkına varan Nihan da, o hiç
hazzetmediği, ardından defalarca söylendiği Mercan’dan Kemal’i korumasını
istedi. Hiç değilse kanun yardımıyla ve biraz da işimize geldiğinde ağır ağır
işleyen bürokrasinin katkısıyla Emir bir süreliğine dizginlendi bu sayede, ama
nereye kadar sürebilir ki bu durum? Bize somut deliller ve kesin çözümler lazım
komiser.
Emir nezarete düştü ama espri ve laf ebeliği konusunda
formundan bir şey kaybetmedi. İlginçtir ki Mercan da bu hafta sinirime dokunmadı,
hatta nezarethanedeyken Emir’le karşılıklı atışmalarından keyif aldım bile
diyebilirim. Daha “düz” bir adam olan Kemal’in yanında Mercan fazla dilli
kalıyordu. Ama kendisi gibi ağzı kalabalık, laf cambazı Emir’le bu konuda daha
denk düştüler. Dolayısıyla Mercan’daki gereksiz laf kalabalığı da bana batmadı.
Geçen hafta Asu’ya laf yetiştirirken de izlemek keyifliydi. Zaten Asu’ya o
kadar gıcığım ki, Mercan bile onun yanında benim gözümde daha sevimli kalıyor
haliyle. Neticede -500, -1000’den büyüktür. Lakin stilettolarını hâlâ sevmiyorum.
"Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç."
Ayhan ve Leyla’nın hikayesi de henüz tam manasıyla başlamış
sayılmaz. Daha başlamadan nokta koymak zorunda kalsaydık inanın çok üzülürdüm.
Canım Leyla ya, bütün bölüm boyunca onun için yüreğim ağzımda, Ayhan için
gözyaşlarım burnumun ucundaydı. Leyla, Ayhan’ın bu hayattaki en büyük, hatta
belki de tek hazinesi. “Onsuz hayat eksik
değil, boş.” cümlesiyle aşkını ve Leyla’nın ondaki yerini ne de güzel ifade
etti. Bu kadar büyük sevginin neticesinde, Leyla’ya bir şey olma ihtimaliyle
gözü döndü resmen adamın.
Kişisel intikamlarla adalet sağlanamayacağını biliyorum
fakat Galip’i o çöplerin arasında, öyle çaresiz bir şekilde görünce içimin
yağları da erimedi değil. Onun o kendi gururu, kendi itibarı için bozuk para
harcar gibi insan harcamasına o kadar öfkeleniyorum ki. Daha Müjgan Hanım’a yaptıklarının
hesabını vermeden bir de Leyla’yı ekledi bu listeye. İnsanların hayatını, o
çöpler kadar değersiz zannediyor olabilir ama esas çöplerden bile daha değersiz
olan kendisi. Emir, “Hiçbir Kozcuoğlu hapse giremez!” cümlesini o kadar çok
tekrarladı ki, birinden birinin yakalanacağı belliydi. Dilerim bu, Galip için gerçekten
de sonun başlangıcıdır ve sırada kızı Asu vardır.
Müjgan Hanım, Kozcuoğlu sülalesi içindeki tek doğru insan
resmen. Sırf Kemal’e zarar vermek ve şirketini kurtarmak için, nefret ettiği
babasını bile korumaya alan çelişkili Asu, insanların hayatlarını hiç
umursamayan Galip ve kendi sevgisi için başkalarının aşkını yok etmekte
tereddüt etmeyen Emir’den sonra, çölde vaha gibi bu kadın. Hele de karakolda
Galip’e “Sen evlatlarımın sebebi oldun. Ben de senin sebebin olacağım.” deyip
üstüne bir de onu Kemal’e ispiyonladıktan sonra “Size Müjgan Teyze diyebilir
miyim?” diyerek sarılasım geldi resmen.
Anlat Zeynep anlat, heyecanlı oluyor.
Hakan Bey’in sevda hikayesi pek çabuk ve çirkin bir şekilde
sona erdi gözüküyor. Zeynep ona asla aşka ve geleceğe dair ümit vermemişken,
karnında Emir’in çocuğunu taşıdığını bile bile onunla evlenmek isteyen
kendisiydi. Hatta Zeynep vazgeçtiğinde bile peşinden koştu. Şimdi Zeynep Emir’den
“kurtulmak” istemediğini söyleyince ne değişti? Sana ne Hakan? “Yanlış
yapıyorsun, çok pişman olacaksın, hiçbir şey senin hayal ettiğin gibi
olmayacak.” filan diyebilirsin ama beddua nedir? Ben de yeniden Emir’le
olmasını istemezdim ama bu yüzden ona yazıklar olsun demem, ömür boyu mutsuzluk
dilemem.
Aksine, Emir’e karşı azıcık da olsa başını dikelttiğinde
mutlu oluyorum ben. Zira kıymetinin bilinmediği yerde ısrarla durmasını hiç istemiyorum.
Emir’in Kemal’i öldürmeye teşebbüs etmesinden sonra, onu Nihan’dan ayrılıp da
kendisiyle evlenmeye ikna etmek için bile olsa abisinden bahsederek tavır
koyması, sırf sevdası yüzünden Emir dışındaki herkesi yok sayan eski halinin
olmaması da iyiye işaret. Lakin Emir’den olumlu bir geri dönüş alamıyor
maalesef ki. Bir araba laf sayıyor, Emir’den ufak bir değişiklik bekliyor ama söylediklerinin
Emir’in bir kulağından girip ötekinden çıkmasını bırakın, kulağından girmiyor
bile. O kadar boşa kürek çekiyormuş gibi hissediyorum ki, bir gün kıyıya mı
vurur, yoksa akıntıya kapılıp sürüklenir mi hiç bilemiyorum.
Bildiğim tek şey, Kemal ve Nihan’ın bizzat yazacakları yeni ve
mutlu hikayeleri hevesle beklediğimdir. Kemal en sonunda bekle dedi, ben de bekliyorum işte.