Evet, gündem oldukça yoğun, lakin ben bu gündeme rağmen, gri
betonların arasından her şeye rağmen fışkırıvermiş çiçek güzelliği ve
inatçılığındaki Nihan ve Kemal’e odaklanmak istedim önce. Gerisinde ne olursa
olsun, Kemal’in olduğu gibi, benim de bu aşk dolu mutluluk anlarına ihtiyacım
vardı. Ama nankörlük etmek istemem, bunların dışında bölüm bittikten sonra “Vay
arkadaş ya…” diye ekranın başında kalakalmayı da çok seviyorum.
Fakat bölüm sonuna gelmeden daha önce, reklamdan dönüşte kaldığı
yerden değil de kel alaka bir yerden başlamasıyla şaşırdım. Biraz izledikten
sonra birden reklama girilen yerden 10 dakika öncesine dönüp hem o kısmı
tekrardan, hem de eksik kalan kısmı izledik. Mevzu zaten arapsaçına dönmüş
vaziyette, sık sık flashback oluyor, herkes birilerini atlatıp bir diğerine
tuzak kuruyor hikayede. Bir de üstüne yayında zaman döndürücüsü kullanmış gibi,
böyle bir ileri bir geri gidip gelince iyice nevrim döndü. Ama beni en çok çarpansa
Tufan’ın ölümü oldu.
Tufan’ı ilk sezonda severdim. Hatta Kemal onu annesine
kavuşturunca, iyilerin safına katılacak, belki de Kemal’in destekçisi olacak
diye umutlanmıştım. Çünkü annesine duyduğu sevgi ve Kemal’e duyduğu
minnet, intikamdan ağır basar gibi gelmişti bana. Ama aşk hepsinden baskın çıktı
ve neticede yazık etti kendine. Hikayenin bir diğer aşk mahkumu da o ve cezası idam oldu. Asu’nun
başı sıkıştığında Tufan’ı gözden çıkarabileceğini biliyordum fakat hem bunun bu
kadar çabuk olmasını, hem de onu göz göre göre ölüme göndermesini
beklemiyordum.
Beni kaybetmeyi göze alabiliyor musun? Beni, beni Tufan'ını?
Hem ben Asu’nun Tufan’ı satmasının nedenine de tam ikna
olmadım. Müjgan Hanım’ın “Kemal Soydere
benim evlatlarım yüzünden bir gün bile hapiste kalmayacak. Eğer o adama zarar
verirsen bir daha yüzümü göremezsin.” sözü üzerine Kemal’i aklamak için Tufan’ı
mı feda ettiler? Tufan’ı öldürtüp, tüm suçu onun üstüne atacağına, Asu onunla beraber
kaçıp gitseydi ya. Böylece, zaten ölü zannedildiği için kendini tüm
pisliklerinden sıyırmış olurdu. Yurtdışında keyfine bakardı, ki Makedonya çok
güzeldir mesela. Kemal de bu plandaki boşluklardan dolayı, “Şüpheden sanık
yararlanır.” ilkesi gereğince ceza almaktan yırtardı. Asu’nun onca kurduğu
tuzağa rağmen Kemal’in kanındaki madde, Tufan’ın Kemal’in arabasını kullandığı
görüntüler filan hep Kemal’in lehine deliller. Bu arada Kemal’e enjekte edilen maddeden
bir ipucu çıkabileceğini düşünmüştüm geçen hafta ama olayın üstünden onca zaman
geçtikten sonra kanında belli olmaz diye düşünerek üstünde bile durmamış,
evdeki kameraya bel bağlamıştım. İnsan o kadar plan kurduktan sonra günlerce
kanda kalacak bir maddeyle mi bayıltır Kemal’i? Yok mu şöyle 10-12 saatte kanda
kendini imha eden bayıltıcı madde?
Hadi kabul edelim, Kozcuoğlu kardeşler bu kumpasın suçunu
Tufan’a yıkmayı kararlaştırdı. Peki o nasıl milimetrik bir plandır? Tufan’ın
tam da yola fırladığı anda ve yerde, Emir’in ayarladığı kamyoncunun, Mobese kameralarının
da onları görebileceği bir noktada Tufan’a çarpması çok ince hesaplanmış bir kurguydu ve bu yüzden de biraz gerçek dışıydı.
Hem ne malum Tufan’ın sağ kalmayacağı? Keşke Tufan’ın tam o andaki ölümünü Emir
ayarlamış olmasaydı. Bunun yerine o kazanın kendiliğinden gelişmesini, gerçeğin
Kozcuoğlu kardeşlerin kasıtlarını aşmış olmasını tercih ederdim. Böylesi daha
gerçekçi olurdu. Neyse, olmuşla ölmüşe çare yok demişler. Allah rahmet eylesin
Tufan. Bu arada artık ölüp gitmişken, zaman zaman aklıma gelen ama bir türlü
söylemeye fırsat bulamadığım bir şeyi de itiraf etmek isterim. Tufan sizce de
Aslan Kral filmindeki Simba’nın babası Mufasa’ya benzemiyor mu? :)
Yazı devam ediyor...