Gönüllü mahkumum ben sana
Hayatın bana verdiği en güzel doğum günü hediyesi sensin.^^
Aşk üzerine yüzyıllardır, binlerce laf söylenmiştir, tanımlar yapılmıştır. Ama bence en güzel ifadelerden biri şudur; aşk birine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmektir. Herkes birilerinden etkilenebilir, aşık oldum diyebilir ama bir aşkı kalıcı kılan şey bu aşka ve karşındakine güvendir. Verirsin ve alacağından da kuşkun yoktur. Çünkü böyle hesapları yoktur aşkın.

Tabii güven, teslimiyeti de beraberinde getirir. Gönüllü tutsaklıktır aşk, özgürlüğünü bir kenara bırakır, ikili bir hayata geçersin. Bazen yeri gelir, kimi daha önemli şeyler için hayallerini erteler veya onları tamamen unutursun. Başka kimse için yapmayacağı fedakarlıkları yapabilir bir sevgili. Çekip gidemez, zaten gerçekten seven, o kapı açık dursa da gitmeyi aklından geçirmez. Hele ki mutluysa etrafta parmaklık filan kalmaz, gardiyana gerek olmaz. Dedim ya, gönüllü tutsaklık bu…

“Aşkın mahpushane
içinde ben mahkum
Saçların parmaklık
Gözlerin gardiyan olmuş”*


"Dağda bir avcı kulübesi kadar mahsurum, sana mecburum."

O yüzdendir Nihan ona inanmaktan hiç vazgeçmezken, kanun kaçağı Kemal’in de bir tek Nihan’dan kaçmaması, aksine hep ve bir tek onun tarafından bulunmak isteyişi. Öyle bir çekimdir, öyle bir büyüdür ki Nihan’daki; karşı konulamaz, engellenemez, önü alınamaz. Böyle olmasa, bu aşka güvenip kendini koşulsuz teslim etmese, yıllardır çektiği cefaya nasıl dayanır ve mücadeleye devam ederdi? Evet, tüm yaralarının sebebi Nihan. Yaşadıkları, boşa geçen yıllar, ailesiyle ters düştüğü onlardan uzak kaldığı zamanlar, hem fiziksel hem manevi olarak çektiği acılar hep Nihan’a olan aşkı yüzünden yaşandı. Mahallesinden veya üniversiteden birini sevseydi bunlar başına gelmezdi. (Hatta ilk çocuğu bugün ilkokula başlamış bile olabilirdi.) Kolay şeyler değildi yaşananlar, ama buna rağmen yaşadıklarının acısını Nihan’dan çıkarmadı. Çıkardığı nadir zamanlarda ise kendi canı da acıdı ve mutlaka dönüp gene özrünü diledi. Ne yaşanırsa yaşansın, üstünden atlandı bir şekilde, çünkü eninde sonunda teslim oldukları aşk, birbirlerine duydukları sonsuz güven iyileştirdi ve birleştirdi onları. “Sen benim yaşama sebebimsin, merhemimsin, şifamsın…

Kemal Nihan’dan gelen her şeye razı; zehre de, şifaya da… Çünkü “Her şeye rağmen, yaşadığım tüm bu kumpaslara rağmen, yaşadığımı bana tek bir şey hissettiriyor; Nihan...” Bu nasıl güzel bir aşk itirafıdır, bu sevgiliyi nasıl güzel ifade etmektir! İnsan kendisine yaşam kaynağı olan birinden vazgeçemez ki. ”Desem ki sen benim için/Hava kadar lazım/Ekmek kadar mübarek/Su gibi aziz bir şeysin”** O yüzden Nihan’ın derdi çekilir, hatta kendi de öpe koklaya, itinayla içe çekilir.

Hatta yerli yersiz kıskançlıkları, bu konudaki dırdırları bile çekilmez değil. Asu’nun işlenmemiş cinayetini çözmek, Nihan’ın kıskançlığını dindirmek için laf anlatmaktan daha kolay. Ama çoğu kadında son derece itici durabilecek, insanı boğacak düzeydeki kıskançlığı Nihan alıp üstüne öyle bir giyiyor ki, onun bu hallerinden rahatsız olmak bir yana, aksine onu gülerek ve de keyifle izliyorum. Kemal’in de bundan hınzır bir mutluluk duyduğu aşikâr. Hem ne yapsın kızcağız? Kavuşamadıkça kaybetme korkusu artıyor maalesef ki. Yoksa başka bir kadının eli eline hasbelkader değdi diye gerilen, Nihan’a kara sevdalı Kemal’in aşkından şüphe edilir mi? Hem de onca yoğun gündem içinde.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER