Tek bir hayat: Senle ben...

“Demek Defne’yi ben seçtim...”

Ömer geçtiğimiz haftalarda bu sözleri dile getirdiğinden beri ben de Neriman gibi “Siz birbirinizin kaderine yazılmışsınız.” diyerek kafamda sürekli “Acaba Neriman kadere yardımcı olmak adına devreye girmeseydi Ömer gidip o Manu’nun kapısında öptüğü kızın peşine düşer miydi?” sorusu dönüp dolaşıyor. Biliyorsunuz birkaç kere bu konuda fikrinizi de almıştım. Neyse ki bu hafta yine aynı noktada adeta dejavu yaşarken bu sorumun cevabını da almış oldum:

“İtiraf edeyim başımdaki belayı biraz bahane ederek öpmüştüm o kızı.”

O gün arabaya bindiğinde belli etmişti Ömer aslında bu öptüğü kızdan etkilendiğini ancak hiçbir zaman çok da dile getirmemişti. Şükür sonunda ağzından beklenen itirafı aldık. Hiçbir zaman bilemeyeceğim geri dönüp dönmeyeceğini ancak belli ki kader de emin olamadığından onları bir araya getirmek adına Neriman’ı devreye sokmuştu. O sadece bir araçtı. Ama yine de düşünmeden edemiyorum, eğer dönmüş olsa “İlk buluşmaları nasıl geçerdi?” diye... Sağ olsun Meriç Acemi benim gibi bu şekilde düşünenler için geçen hafta hızlandırılmış bir tur yaptırdı bizlere. Önce Beşiktaş’ta ıslak hamburger yiyerek maç izledik, ardından deniz kenarındaki bir cafe’de gün değerlendirmesiyle çekirdeklerimizi çitledik. Ancak o günlerde bu ortamda Ömer İplikçi’yi pek hayal edemediğimi de söyleyebilirim. Demek ki zamanı değilmiş... Her şeyin bir zamanı varmış gerçekleşmesi için. Doğru zaman şimdi yani birçok engebeyi aştıktan sonraymış.


2015 yılının Haziran ayında tanıştığımız o minnak, tontirik, kaz yavrusu ancak yeri gelince içinden serseri çıkan Defne’nin evrilme ve değişme hikayesiydi Kiralık Aşk. Onun “bu benim hikayem” demesiyle başlamıştı her şey... Yaşadığı en güzel değişimi de aslında İso anlatmıştı bizlere: “Kötü bir garson, sürekli işten kaçmaya çalışan, Nihan’ın iş bulduğu, daima kovulan, mütemadiyen mahallede kavga çıkaran. İçindeki potansiyel ortaya çıkmadı mı? Önce tasarımcı oldu, başarılı oldu. Sonra yön değiştirdi. ‘Ne yapıyor bu kız’ dedik, yine başarılı oldu. Ömer, Defo’nun içindeki potansiyeli açığa çıkardı. Ona hayal kurmayı öğretti, hayalin peşinden gitmeyi öğretti, başarılı olmayı öğretti. Defo’nun bir tek hayali var mıydı? Ailesinden başka düşündüğü ufacık bir şey oldu mu hiç? Şimdi 20 kişilik ekibin lideri, iki tane şirketin lojistik müdürü. Nasıl oldu bunlar? Kendine güvenmeyi öğrendi, kendini sevmeyi öğrendi Ömer sayesinde.”


Gerek başına gelenler, gerekse de Ömer ile yaşadığı aşktı onu bugünlere getiren. Bazıları Defne için ‘değişti’ derken, ben ‘olgunlaştı’ demeyi her zaman tercih ettim. Ömer ile Defne birlikte geçirdikleri 2,5 senede özlerinde aynı kalırken sadece birbirleri için törpülendiler. Ömer hala aynı Ömer İplikçi toplantıdayken raydan çıkan elemanlarını sert bir dille eleştiren, asistanı Derya’yı arkasından koşturan, Koray şapka takmasını istediği zaman onu reddeden ve hayatının en büyük aşkını yaşasa da işini yine de öncelikli tutan. Sabah çam ağacı geldiği için şenlenen Defne’yi işe geç kaldığı için çağıran Ömer ilk bölümde tanıştığımız Ömer’in tıpkısının aynısıydı. Ancak o Ömer’in içinden Defne sadece ama sadece kendi yuvalarında kendini belli eden bambaşka bir Ömer çıkarmıştı. Sevdiği kadının isteklerini hayata geçirmek için “Sen ne istersen?” diyen, onunla kahvaltı edebilmek adına sabah rutinini değiştiren (Üstelik kahvaltıyı takım elbisesiyle hazırlayan.) çam ağaçları süsleyen, ıslak hamburger yiyip çekirdek çitleyen bir adamdı. Hani hepimiz Ömer İplikçi bir hayal ürünüdür diyoruz ya; aslında bizim aşık olduğumuz o hayal ürünü Defne Topal’ın şaheseridir. Ona olan aşkıydı onu bu kadar özel ve hayali yapan. Ömer’den Defne’yi çıkardığımızda karşımıza çıkan ise ofiste eskisi gibi dolaşan o buz şelalesiydi. Evet, kesinlikle içinde her zaman sıcacık bir kalp vardı ama o kalbi kullanma kılavuzu sadece Defne’ye emanet edilmişti kader tarafından...

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER