Ev, kalbinin attığı yerdir...
İki bölüm tatlışlığın ardından gelen kasvetler..
İnsan kimi zaman yürüdüğü yolu, yol arkadaşlarını tanıyamıyor. Bazen öyle bir an geliyor ki, dermansız dertleri yüklü bir sırt çantası ile tüm engelleri aşamaya çalışıyor ama bir arpa boyu yol gidemiyormuş gibi hissediyor. Ama her gecenin bir sabahı, her derdin bir ilacı, her şeyin bir zamanı ve de her kışın bir baharı olduğu gibi, her bittiğini düşündüğümüz anın da bir mucizesi var, sevgili okur. İşte böyle yollarda kendi kendimle konuşuyorum. Tuhaf şeylerden bahsediyoruz. Mesela diyorum ki kendime, güzel olan her şeyin bir gün biteceğini biliyorsun değil mi? Sonra hemen “Elbette, biliyorum.” şeklinde cevaplıyorum kendimi. Bilmediğin ne var peki, diyorum bu kez de. -Yanıt tanıdık gelebilir-, “Şu sıralar bilemediğim ve de bilmek istemediğim tek şey, güzel olan her şeyin  nasıl bu kadar ani bir şekilde tüm büyüsünü kaybedebildiği." Neyse.. Kendi masal diyarımın, Mucize Ormanı'mın büyüsünü bozamayacak kadar sevgili ve saygılıyım. O nedenle sevgili okur, ürkütücü rüzgarın sesini içeri taşıyan pencereyi kapatıyorum. Kapıyı da kapatıyorum. Hem de kırmızı kapıyı kapatıyorum. Dışarıda gezen tüm olumsuzlukların yüzüne kapatıyorum hem de.

64. bölümü geride bıraktığımız bu haftaya kadar sık sık Defne'nin bencilliğinden ve tutarsızlığından bahsettim. Afiyetle yediğim linçlere doyamadığımdan olsa gerek biraz daha istiyorum ancak haftaya kalsın. Defne'nin korkularını, arada kalmalarını, terk edilişlerini, çırpınışlarını görüyor ve sonsuz bir merhamet ile anlamaya çalışıyorum. Ve inanır mısınız final seslerinin yükseldiği şu günlerde, en sevdiği "Sen üzülme diye söylemedim." repliğine rağmen en sonunda Defne'yi savunacağım. Aslında “Defne sana söylüyorum, anlaması gereken sen anla...” misali.

Sırtındaki yükleri daha fazla taşımaya katlanamayan ve kendini affeden olmanın şefkatli kollarına bırakan Ömer İplikçi ile açtık sezonu.. Çok değil bir iki bölüm sonra Defne'nin aşk rengine bulanacağını da biliyorduk nitekim bizi şaşırtmadı da.. Muhteşem bir detay olan Pamir'imiz çıktı ortaya. Tam ortalık şenlenecek, bizim sinyor bu kez o kadar kolay kazanan olamayacak derken, bir baktık ki Pamir iyilik meleğine dönmüş, beşinci dereceden kuzeninin aşkına sahip çıkmış. Pamir'in hikayede bu kadar pasifleştirilmesine ne kadar üzüldüğümü ayrı bir yazıda detaylıca anlatmak istiyorum.  Şimdilik kısaca, "Hikayenin muhteşem bir twistle belki on bölüm sonrasında olacakları şimdiden önümüze pat diye sunması ile birlikte Pamir'i de boş yere heba olan karakterler mezarlığına uğurluyoruz." demekle yetiniyorum.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER