İnsan kimi zaman yürüdüğü yolu, yol arkadaşlarını
tanıyamıyor. Bazen öyle bir an geliyor ki, dermansız dertleri yüklü bir sırt
çantası ile tüm engelleri aşamaya çalışıyor ama bir arpa boyu yol gidemiyormuş
gibi hissediyor. Ama her gecenin bir sabahı, her derdin bir ilacı, her şeyin bir
zamanı ve de her kışın bir baharı olduğu gibi, her bittiğini düşündüğümüz anın
da bir mucizesi var, sevgili okur. İşte
böyle yollarda kendi kendimle konuşuyorum. Tuhaf şeylerden bahsediyoruz. Mesela
diyorum ki kendime, güzel olan her şeyin bir gün biteceğini biliyorsun değil
mi? Sonra hemen “Elbette, biliyorum.” şeklinde
cevaplıyorum kendimi. Bilmediğin ne var peki, diyorum bu kez de. -Yanıt tanıdık
gelebilir-, “Şu sıralar bilemediğim ve de bilmek istemediğim tek şey, güzel olan her şeyin nasıl bu kadar ani bir şekilde
tüm büyüsünü kaybedebildiği." Neyse.. Kendi masal diyarımın, Mucize Ormanı'mın
büyüsünü bozamayacak kadar sevgili ve saygılıyım. O nedenle sevgili okur,
ürkütücü rüzgarın sesini içeri taşıyan pencereyi kapatıyorum. Kapıyı da
kapatıyorum. Hem de kırmızı kapıyı kapatıyorum. Dışarıda gezen tüm
olumsuzlukların yüzüne kapatıyorum hem de.
64. bölümü geride bıraktığımız bu haftaya kadar sık sık
Defne'nin bencilliğinden ve tutarsızlığından bahsettim. Afiyetle yediğim
linçlere doyamadığımdan olsa gerek biraz daha istiyorum ancak haftaya kalsın. Defne'nin korkularını,
arada kalmalarını, terk edilişlerini, çırpınışlarını görüyor ve sonsuz bir
merhamet ile anlamaya çalışıyorum. Ve inanır mısınız final seslerinin
yükseldiği şu günlerde, en sevdiği "Sen üzülme diye söylemedim." repliğine rağmen en sonunda Defne'yi savunacağım. Aslında “Defne sana söylüyorum, anlaması gereken sen anla...”
misali.
Sırtındaki yükleri daha fazla taşımaya katlanamayan ve
kendini affeden olmanın şefkatli kollarına bırakan Ömer İplikçi ile açtık
sezonu.. Çok değil bir iki bölüm sonra Defne'nin aşk rengine bulanacağını da
biliyorduk nitekim bizi şaşırtmadı da.. Muhteşem bir detay olan Pamir'imiz
çıktı ortaya. Tam ortalık şenlenecek, bizim sinyor bu kez o kadar kolay kazanan
olamayacak derken, bir baktık ki Pamir iyilik meleğine dönmüş, beşinci
dereceden kuzeninin aşkına sahip çıkmış. Pamir'in hikayede bu kadar
pasifleştirilmesine ne kadar üzüldüğümü ayrı bir yazıda detaylıca anlatmak
istiyorum. Şimdilik kısaca, "Hikayenin muhteşem bir twistle belki on bölüm sonrasında olacakları şimdiden önümüze pat
diye sunması ile birlikte Pamir'i de boş yere heba olan karakterler mezarlığına
uğurluyoruz." demekle yetiniyorum.
Yazı devam ediyor...