● Ömer’in inatla ve
hatta fazlaca aceleyle Defne’nin ailesiyle yüzleşmek istemesi, peşini
bırakmayan kabuslarına gelip bağlanıyor benim kafamda bir şekilde. Marcel bir gün çayına bir kurabiye batırır,
ve ıslanmış kurabiyenin kokusu bütün bir yitik zamanın anımsanmasını, geri
alınmasını sağlar. Ömer’in hala anlamaya çalıştığı Proust’tur bu Marcel. Ve
tıpkı bir kurabiyenin kokusunun Ömer’in hala anlamaya çalıştığı adamın
istemdışı belleğini açması gibi, küçük bir leprikon da bizim anlamaya
çalıştığımız Ömer’in yitik bir zamanının kapılarını açar. Muhtemelen ona acı
veren, pişmanlık, belki de suçluluk duyduğu, vicdanını hırpalayan bir anının.
Acı hatırları bastırmak için mutlu olan yenilerine sımsıkı sarılırsınız çünkü.
Elinizden kayıp gitmemeleri için daha fazla çaba gösterirsiniz. İstemsizce
baskı kurarsınız hatta. “Mutluluğa tutunup affetmek” gibi, “mutluluğa tutunup
unutmak, geride bırakmak” da vardır. Ömer’in Defne’ye yaptığı inatçı keçilik
veya anlayışsızlık etmekten ziyade, biraz bu. “Savaşacak gücün yok”u da
kendisinin bilinçaltıyla savaşını kaybetme korkusu söyletiyor belki Ömer’e.
Hayatını, nihayet elinde tuttuğu o şahane anın üzerinde yeniden inşa etmezse,
kapıları aralanan yitik bir zamanın onu esir alıp mutsuzluğa sürükleyebileceği
korkusu. Mutluluğu kaybetme korkusu.
● Birileri
“Haklılar mı acaba?” diye düşünmeyi artık geride bırakan, ve bunu açık açık
üstüne basa basa, ekseriyle ite kaka gösteren Defne’ler, HOŞ GELDİNİZ!
Defne’ler; çünkü içinizde cesur bir kadın, güçlü bir savaşçı, kalbinden emin
bir aşık, ve kim bilir gördüğümüz ve görmediğimiz kaç başka Defne var! Hepiniz
hoş geldiniz, umarım hoşça da kalır ve hiç gitmezsiniz. Olursa olacak, olmazsa
da çayı beraber içip olduracaksınız inşallah. Kahve de olur. Hatta sıcak
çikolata da. Mühim olan, gitmemek.
● Daha bekle
deyince beklenecek, gel deyince gelinecek, ölüm gibi bir şey olmayacak ve kimse
ölmeyecek - öyle bir dünya bekliyoruz biz! Orada muhtemelen ikiniz değil, “belki
de üçünüz” olacaksınız. Bize kalsa belki de on ikiniz olacağı günü bile iple
çeken Kiralıkçılar var burada, malum dünyanın her zamankinden çok kurtarılması
gerekiyor artık...
● Normal şartlarda
bir sen-bir ben izlemek varken bir sen-bir ben-bir de bebek insanı asla ve
kat’a olmasam da; bu bölüm ikincisine beni bile ikna ettiğiniz için siz
suçlusunuz zaten. Normal şartlarda evliliğe bile Oscar Wilde sarkastikliğiyle
yaklaşan ben TV karşısında DefÖm’e üçüncü bir takı takmaya gönüllü taraftar
oldum, açıkçası helal. BEN DE ÜÇÜNCÜ İSTİYORUM ARTIK TAMAM DAĞILABİLİRİZ.
Yazı devam ediyor...