Kısa kısa, belki de uzun uzun...
● Hayalleri Gerçekleştirme Fabrikası. Hayır, biliyorum elbette, zamanında her nasılsa turuncu gibi çok manidar bir çerçeve içine italik harflerle yazılmış Passionis gibi anlamlı bir kurumsal kimliğiniz var ama Ömer İplikçi tarafından yaratılan bir markaya, düşünüyorum da, bu isim de yakışırdı. Sabahlara kadar el kadar, beyaz ve kirpikli bir kadının hayallerini gerçekleştiren; gündüzleri ise kucağında altını doldurmakla meşgul olan bir çocukla yalın, asil, zarif ve bir o kadar doğal olan aşık kadını şahane gösterecek ayakkabıyı tasarlamaya soyunan adamın şirketinin ismi neden Hayalleri Gerçekleştirme Fabrikası olmasın yani, haksız mıyım? Çıplak ayaklık kontesin yüzüne eşlik eden serinliği ayaklarında da hissettiren ayakkabıları bir dans pistinde de görelim inşallah dinimiz amin Ömer İplikçi!
● "İş bu kadarla da bitse iyi" der Cemal Süreya devamında şiirin. Balzamin. "Bir insan edinmişsindir kendine, bir şarkı edinmişsindir, bir umut. Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da. Saçlarınla beraber penceredeyken, besbelli arandığından haberli, gemiler eskirken, deniz eskirken limanda, sevgili..." Bir sonbahar öğleden sonrası turuncu çarşamba cadısı saçlarıyla yoluna çıkıp kaybolan Defne’yi, o günden beri gemileri eskirken, denizleri eskirken hep fark etmeden arayan sevgili; Ömer. Hala bile farkında değil belki. Ama Defne’sine seçtiği şiir farkında işte.
● Şahane bir an gelene kadar zamanın hiç bir şey olduğunu artık öğrenen Defne’ler, zamanı tam da o en ‘şahane an’da dondurmak isterler. O en şahane an’a giden yolda açılan çukurlar, zirvenin altını dolduran acıların içinde hala taze, taze değilse de kök salmış olanlar vardır çünkü. Ve kökleri söküp atmak kolay değildir. Kimse zirveden maden ocağına inip kazı yapmak istemez. Defne’yi anlıyorum. Ailesiyle yüzleşmeye içinin bir türlü gidememesini de anlıyorum. Aslında başlamak işin yarısıdır, pek çok zaman sonuçlar da korkuldukları kadar yıkıcı olmadıklarını gösterme eğilimindedirler. Ama bu yine de onlardan korkmaya engel değildir. Hele hele hayatta hep kendi başına dik durmayı kendisine erdem edinmiş sevgilisinin aksine, hayatta hep ailesiyle ayakta durmuş Defne için hiç kolay değildir onlara “aslında sizin düşündüğünüz kadar kötü değildi bu aşkın acısı bile” diyebilmek. Zaten güven problemi yaşayan bir adama acıların bin türlüsünü öyle veya böyle yaşatmış olan ailesine sonunda kucak açan Ömer’e bu ne kadar zorsa, çektiği acıyla şahit olmuş ailesine acıların üstüne çıktığını anlatmak da Defne’ye bir o kadar zordur. Ama biliyorum ki Ömer nasıl başardıysa, Defne de aynı şekilde başaracak. Ömer’in gurur yerine mutluluğu seçmesi gibi, Defne de acı yerine mutluluğu seçtiğini anlatabilecek. Gerçekten mutluysanız, onu eninde sonunda tercih edersiniz her şeyin üstüne. Ve gerçekten mutluysanız, onu en anlamak istemeyen dimağlara bile anlatabilirsiniz nihayetinde.
Yazı devam ediyor...