Bu sorunun
cevabını hiçbir zaman bilemeyiz. Ancak şu zamana kadar gördüğüm bir şey varsa
bu iki inatçı keçi böyle bir olayın ardından çok da kolay bir araya
gelemeyebilirdi. İşte o zaman hayat, kendi kurduğu planı hayata geçirmek için
başkalarını bu mucizeyi yaratmak adına devreye sokar. Tıpkı bu bölüm Neriman’ın
Ömer ile konuşmasında dile getirdiği gibi:
ÖMER: “Nereden buldun Defne’yi? Nereden biliyordun
benim için böyle özel olabileceğini..
NERİMAN: “Ben mi buldum Defne’yi? Sen buldun. O gün
restoranda sen bir garson kızı böyle çektin deli gibi öptün. Sen, bir kızı
tutup öyle öpeceksin, mümkün değil. Dedim ki ‘işte bu yürü Neriman!’”
ÖMER: “Demek Defne’yi ben seçtim.”
NERİMAN: “Evet. Hayatım siz birbirinizin kaderine
yazılmışsınız. Yoksa benim öyle kimsenin kaderiyle oynadığım falan yok. İnan
bana ben zavallı biri…”
Şimdi bu noktadan
bakınca aslında Neriman bizim hikayenin kötü kalpli cadısı gibi görünse de uzun
bir süre, aslında Ömer ile Defne’ye yazılmış kaderin hayata geçmesi için sadece
kullanılan bir maşaydı. Hani o klişe söz vardır ya; “Kader ağlarını ördü” diye. İşte tam o misal oldu öpüşmenin hemen
ardından meydana gelen Serdar’ın borç olayı ve Neriman’ın Kiralık Aşk teklifi.
Tüm bu olayların art arda gerçekleşmesi tek bir amaç içindi: Defne ile Ömer’in
birbirleri için vazgeçilmez olduğunu anlamaları için. Evet, hayırlı olsun
içimdeki Polyanna ortaya çıktı. Ama haklı değil mi çıkmakta?
Bazen aşk kapımızı
çalsa da, bazı şeylerin yaşanması için doğru zaman değildir. O aşka gözü kapalı
atlasak bile sonsuza dek mutlu yaşamak adına o yemek tarifinin içerisindeki tüm
malzemelerin tam olması gerekir. Serendipity’de tanıştıkları geceden yıllar
sonra yeniden karşılaşıp aşklarını doyasıya yaşayan Sara ile John gibi Ömer ile
Defne’nin de sokaktaki her çift gibi markete gidip alışveriş yapacak, evde
sevdikleri insanları huzurla ağırlayacak aşamaya gelmeleri için demek 19
Haziran 2015 doğru bir zaman değilmiş.
İkisinin yolları
Kiralık Aşk oyununun dışında kendi geçmişlerinde yer alan birçok travmayla
kesişti. Bu oyun bahanesiyle yaşanan olaylar onların karakterini oluşturan bu
travmaların bir bir yok olmasını sağladı. İkisi de yaşadıklarıyla değiştiler,
törpülendiler, karakterlerinin temeli aynı kalsa da olgunlaştılar. Ancak asıl
son vurgun düğün gecesi oldu. Hayatlarına böyle bir yalanla başlamak istemeyen
Defne’nin itirafıyla. Ardından gelen acı dolu ayrılık ve geçen bir yıl sonunda
aşk romanlarını aratmayacak güzellikte bir rastlaşma. Karanlıktan aydınlığa
geçiş...

İlk karşılamayla
önce biraz şok, ardından kabullenme, yeniden yan yana olmaya alışma, hafif
korku derken koca bir Kiralık Aşk oyunu ve bir yıllık ayrılığın ardından geçen
sekiz bölümlük debelenme sürecinin ardından Defne ile Ömer’in aşkı ironik bir
şekilde Neriman’ın Defne’ye teklif yaptığı deniz kenarındaki o bankta yeniden
başladı. 62 bölümdür neden hayranlıkla her Cuma akşamı ekran başına
oturduğumuzu kanıtlayan muhteşem bir masalın akabinde;
“Hep gizlermiş duygularını kral, kaçınırmış
görülmekten, içinde saklarmış. Saklarsa, sakınırsa daha az hırpalanacağına
inanırmış çünkü ama hiç belli etmese de hep genç kızın tarafında olmuş. Koruyup
kollamış onu her zaman, her yerde, ne pahasına olursa olsun. Genç kızın ne
zaman sevindiğini, ne zaman kırıldığını, ne zaman üzüldüğünü en iyi kral
anlamış. Ve hep en doğru zamanda, en doğru yerde sarıp sarmalamış onu,
yatıştırmış.
Gizliden gizliye hep izlemiş genç kızı. Hep
farkında olmuş attığı adımı, nerede olduğunu, ne hissettiğini. Ne zaman ihtiyaç
duysa özenerek, bazen korkarak kırmaktan ama her defasında üzerine titreyerek
yanında olmuş. Hep iyi gelmişler birbirlerine, genç kız krala, kral genç
kıza... Ne yaşanırsa yaşansın asla kaybetmemişler o aşkın ahengini, hep
kaldıkları yerden eksilmeden eskimeden devam etmişler birbirlerini yaşamaya.
Hiç konuşmasalar genç kız bilirmiş kralın kalbinin
hep doğru yerde durduğunu, ondan taraf olduğunu. Hissedermiş, bu yüzden hiç
vazgeçmemiş tutmaktan elini, aşkla, sonsuz güvenle. Zamanla herkesten iyi
tanımış genç kızı kralı. Bir tek o anlar olmuş kralın halinden. Kırılgan
ruhunu, çocuk kalbini bir tek ona göstermiş kral. Zaman geçtikçe konuşmalarına
bile gerek kalmamış. Hiç konuşmadan, iletişim kurmadan anlayabilirlermiş
birbirlerini çünkü kalpleri hep aynı yerde atıyormuş genç kızla kralın. Bu
yüzden hiç vazgeçmemişler ne aşktan, ne de birbirlerinden...”