Sinan’ın
Barış’ın restoran planıyla ilgili söylediklerine Pelin her ne kadar benim
düşündüğümden daha hafif bir tepki de verse bence beynine ilk soru işareti
düştü. İkinci soru işareti de –iki bölümdür çok özlediğim– babası sayesinde
yerleşti. Barış’ın planladığı yemekte Süheyla’nın aksine Rıza Baba’nın
Barış’tan hiç haz etmediği çok aşikârdı (Şaşırdık mı? Elbette hayır!) Pelin ve
babası arasında söze dayanmayan bir iletişim var. İkisi de birbirinin hâlinden,
tavrından, beden dilinden ne düşündüğünü anlıyor ve çok eminim ki Pelin, bu
hoşlanmamayı hissetti. Hele masaya gelen Sinan’a tavrıyla birleştiğinde Rıza
Bey’in tercihi kızına açık ve net olarak gitti, diye düşünüyorum.
Barış’ın
yemekten sonra Pelin’le konuşurken sürekli “ilişki” sözcüğünü kullanmasına
takıldım aslında. Bilinçli mi yazıldı ben mi olmayan anlamı yüklüyorum
bilemedim ama aralarındaki bağı ısrarla “ilişki” olarak adlandırması bence
Barış’ın iç dünyasını seriyor ortaya. O “aşk adamı” değil… Onun kitabında “aşk”
da yok “derin bir sevgi “de… Muhtemelen kendisinden sonra gerçekten tek sevdiği,
kardeşi… Her ne kadar “Senin istemediğin bir şeyi yapmam, ben!” cümlesini kursa
da niyeyse bu tavır bana bir “iş ortaklığını” çağrıştırıyor. Kuralları olan,
çizgisi belli, tavrı kesin bir tür ortaklık onun “ilişki” deyip durduğu şey ama
asla bir sevda değil…
Bu
arada söylemeden geçemeyeceğim. Mutfakta Pelin ve Sinan’ı gören Barış’ı
fragmanda izlediğimde “Şimdi bildiğimiz kötü adam geliyor artık entrikalar,
çirkinleşmeler, düzenler başlıyor.” diye düşünmüştüm ve açıkçası istisnasız her
dizide benzerini yaşadığımız bu klişe beni çok fazla rahatsız etmişti ama ne
yalan söyleyeyim, şaşırdım. Pelin’e ortaklıkla ilgili rahatsızlığını dile getirip
“Ben net bir adamım!” diyen ve masadan kalkıp giden Barış, sevgimi değilse de
saygımı kazandı. Umarım bunun devamı o korktuğum klişeye dönmez ve umarım bu
defa farklı bir ikinci adam izleriz.
Duygu
konusunda ise ne yazık ki hayal kırıklığı yaşıyorum ve bu iki boyutlu bir
hüsran… İlki Sinan’a yapışacak bir başka kadın istemiyordum ama ne yazık ki
oldu. Üstelik Sinan, bunu Pelin’i kıskandırmak için kullanacak o da belli oldu.
Randevuya gitmesinde bile itici güç Pelin’in tavrıydı, çünkü.
İkinci
nedense kahramandan çok oyuncuyla ilgili… Eylül Su Sapan’ı bundan önce
izlediğim dizide çok beğenmiştim hatta burada görünce çok sevindiğimi de
yazmıştım ama gel gör ki karşımda sanki yeni bir karakter yok da o diziden
çıkıp gelmiş, hayatına burada devam eden bir kimlik var. Aynı mimikler, aynı
jestler ve aynı tavırlar sürünce bu durum Duygu’da beni hayal kırıklığına
uğrattı. (Oysa ben ilk andan beri Duygu’yu sevmeye çok hazırlamıştım
kendimi.) Restoranda Sinan’ı bekleyen Duygu’nun çok abartılı ve manasız
mimikleri vardı. Anlamsızca etrafa sürekli gülümsemesi “Ben mutlu ve
heyecanlıyım.” değil “Ben çok şirinim, beni sevin!” mesajı iletti. Bana kalırsa
mimik ve jestlerin acilen doğallaştırılması lazım. Konuşma tarzı ve tavırlarda
da bir rötuş gerekiyor.
Hani böyle
gülümsüyorsun ya, söylemedi deme canın çok yanacak!
Bu
hafta öykünün diğer çiftlerine pek değinmeyeceğim çünkü Simay ve Hakan’da da
Başak ve Bülent’te de sürpriz bir gelişme yoktu bence.
Simay
ve Hakan arasında “Yalan” dan çıkan kriz boşanma aşamasına gelirken işe
hamilelik eklenerek bir düğüm atıldı. Açıkçası bu da çok tanıdık ve başı sonu
belli bir durum olduğundan üstünde durmak istemedim. Yine de bu işte Hakan’dan
yanayım, söyleyeyim. Hakan’ın boşanma kararı aşırı gibi görünse de bence
temelinde çok büyük bir gerçek barındırıyor. Evlilikte güvenin zedelenmesi…
İhanet illa çiftlerden birinin diğerini bir başkasıyla aldatması demek değil.
Bu da ağır bir ihanet bana kalırsa… Simay’ın “Beni yalan söylemeye senin
kurduğun baskı mecbur etti.” tavrına ise tek kelimeyle “Saçmalama!” diyorum.
Her yalanın bir bahanesi vardır, söylemeseydin! Adamın karşısına dikilip
derdini anlatsaydın; kavgaysa kavga, restse rest… Yalan söylemek kolayına
geldi. Şimdi kılıfını hazırlıyor. Çocuğu aldırma meselesinde de “Sen boşanma
kararı alırken bana mı sordun?” tavrına da pes diyeceğim, izninizle. İkisini
aynı kefeye koymak da ancak Simay gibi bir durgun zekâya yakışırdı.
Yazıyı
elbette iki muhteşem yere değinmeden bitirmeyeceğim. İlki geçen haftadan sonra
bir kez daha beni dağıtan Cem Adrian sürpriziydi. Müzik seçimleri hep iyi oldu Tatlı İntikam’da ama iki haftadır bir
başka güzel. Aklına gelene de kullanana da binlerce teşekkür…
Veeee…
Bölümün en iyi sahnesi… Pelin ve Sinan’ın birlikte hamur yoğurdukları sahne…
Bayıldım, tek kelimeyle… Tamamen sözsüz hatta Leyla Lydia Tuğutlu’nun gözleri
de devreden çıkmışken muhteşem bir uyumla gerçekten rüya gibi bir sahne
yaratılmış. Sahneyi izlerken Ghost
filminin o meşhur sahnesi geldi hatırıma. Aynı lezzet, aynı elektrik ve aynı
duygusallık vardı. Çok da güzel çekilmiş bir sahneydi. Emeğinize sağlık Barış
Erçetin…
Yakın
plan çekim yapılan bir sahnede en güçlü yardımcısı, gözleri,
devreden çıkmışken onun açığını dudak mimikleriyle kapatan ve inanılmaz
başarılı bir sahneye imza atan Leyla Lydia Tuğutlu’yu da alkışlıyorum.
Haftaya
da aynı tatta çok güzel sahnelerle dolu bir bölüm izlemek ümidiyle, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum.