Defne bir şema çizmiş, sonra o şema da "Ben biraz da Ömer'lere gideyim, bir de onu dinleyeyim." demiş. Peki bundan Şükrü Abi'me ne? Ne çektin be Şükrü Abi! Biri der ki getir bana, diğeri der ki götürme ona. Ömer bekler, Defne kendi gelsin alsın. Defne bekler, şema kendi kalksın bana gelsin. Gelir o şema. Çünkü Defne'nin şeması. Senin Defne'nin şemalarıyla işin ne Ömer? Herkesin şeması kendine. Ben Defne olsam, oturur bir şema daha çizerim. Olmadı, istifa ederim. Ne uğraşacam ya. Şemamı çalmış, zimmetine geçirecekmiş, bana vermeyecekmiş, böyle patron mu olur? Patron, ahlaksız teklif peşinde, evine çağırıyor. Ne münasebet! Defne'nin Ömer'e, iş yerinde dramatik şema sahiplenmelerine yer olmadığını hatırlatması gerekiyordu. ^^
Engel neydi? Engel Ömer'di Şükrü Abi.
Bana ne Defne. Allah aşkına bi salın beni.
"Nihan ben edilgen miyim?"
"Edilgen ne be?"
İzninizle, burada kendimi pause'a alıp, bir müddet güleceğim. Edilgenden etkene Ömer'in çatısı altında geçmeye karar verebilen Defne'leri ayakta alkışlıyorum. Ömer emin ve Defne sonunda korkmuyor. Defne'nin korkusunu yenmesi, insanlık için belki küçük ama Şükrü Abi için çok büyük bir adım. Çünkü adam, Defne ve Ömer'in arasında sıkıştı kaldı. Adamcağızın aklına gelmiyor ki hinlikler. Git, fotokopisini çektir; Ömer sansın şema gitmedi, Defne sansın şema kendisine geri geldi.
Bazen o şemanın duracağı yeri iyi bilmesi gerekebilir. Bazen, Derya'nın işinde yanlışlık yapması herkesin işine gelebilir. Ve sevdiğin zaman diretmen gerekir ama Fikret gibi sinsice planlar yaparak ya da Selim gibi arsızca çiçekler göndererek değil. Eğer sevilmediğinin farkındaysan, gidip ötede sevmen gerekir; Nihan'ı seven İso gibi. Ama eğer seviliyorsan, Ömer gibi yaparsın. Defne'nin korkularını yenmesi için, üzerine gitmesi, damarına basması lazımdı. Çünkü, ne yazık ki Defne gazla çalışıyor. Defne'deki ters etki, Ömer'in en büyük yardımcısı oldu yine, yeniden ama yeterli gelmedi. Ve Ömer, bilmiyordu Koray'la Nihan'ın farkına varmadan kendisine yardım ettiğini. Defne'nin gelmeyeceğini zannediyordu. Bir yıl sonra, karşısında Ömer'i gören Defne şaşkınlığından farksız, Defne'yi evinde otururken görünce şaşırdı Ömer. Çünkü aslında o da Defne'yle yeni her anıdan korkuyordu. Defne'nin sesiyle girdiği o yeni evde, şimdi Defne tam karşısındaydı işte. Belki, yalnızca şemayı almaya gelmişti ama olsun. Dokunduğu her yerde iz bırakacak ve zamanla burayı da yuvaya dönüştürecek Defne. Ömer de bizler de eminiz buna.

Şemam geldi, Allah, reklam verdiler, şemam geldi çıkın.
Engel nedir? Benim kesinlikle en nefret ettiğim kelime olmak dışında, engel nedir? Kiralık Aşk'ı, izlemekten öteye geçip, hakkında yazı kaleme almaya başladığım ve ben de çok özel bir yeri olan 29.Bölüm'ü hatırlar mısınız? Defne'nin Ömer'e "Engel sensin" dediği ve olağan atarına "Defol ya!" eklediği bölümü? Defne'ye çok kızmış ve engelin Ömer değil, Defne'nin ısrarla yalan söylemesi olduğunu savunmuştum. Çünkü her şeyin doğru bir bir üslupla ifade edilmesi gerektiğine inanıyorum, löp diye değil. "Gerçekten mi ya? Bana yalan söylüyosun, bir şey saklıyosun ama suçlu benim!" diyen Ömer'e çok üzülmüştüm. Ve Defne'ye; "Ömer İplikçi, Ömer İplikçi olalı hiç görmedi böyle keder... Konuşmanın sonuna doğru hadi yine her şeyi unuttun bi atarlandın, bi sesin yükseldi yine Ömer'i kalaylamaya başladın hadi anladık içine ata ata şiştin patlıyosun artık tamam ama 'defol ya' nedir? Vat daz it miin? Git az ötede patla, git Necmi'ye patla, doğrudan Neriman'a patla; ne biliyim git abine patla, Ömer'e değil." demiştim.
Sonra Ömer'den ne beklediğini sorgulamıştım Defne'nin. Ömer'in yapması gereken, "Tamam sen benden bir şey saklıyorsun ve biz bu yüzden bir araya gelemiyoruz. Engel: Benim karakter sahibi olup yalandan nefret etmem. Tamam ortada bir yalan var, sen şey yapma aşkım ben bulurum, sonra sindiririm, sonra kabul ederim, sonra seni anlarım, sonra sana gelirim, şey yapim o zaman ben, herşey olacağına vardığında çaldırayım seni, olur di mi öyle?" demek midir diye sormuştum. Yolda benim fikirlerim değişse de Ömer oyunu öğrendikten sonra tam da dediklerimi yapmış, bunu farkediyorum. Benim bir zamanlar dalga geçtiğim, o zaman kulağa çok uzak gelen o şeyleri bugün aşmışız, buna şaşırıyorum.
Ömer her şeyi sindirmiş, kabul etmiş, Defne'yi anlamış, sonra ona gelmiş. Defne'nin numarası olsaymış Ömer'de, kesin çaldırırmış da bence. Ve ben o ilk yazımda, satırlarımı Defne'ye seslenerek, "Söylesene kızımm, söyle senden öğrensin, elbette ki 'ayy bu muydu tamam ya ben de bir şey sandım' diyip muhteşem gülüşünü atmaz ama bu aşkla üstesinden geleceğinize inanan sadece ben miyim?" diye bitirmişim. Ve şimdi, üstesinden gelmek üzere oldukları yerin yamacındalar.
Ne bakıyon ya? Sen demedin mi havuzda yüzçez diye, geldim işte. Niye şaşırıyon? Korkmuyom yüzmekten falan.
Peki engel nedir? İlk duyduğumda, beni öfkelendirip yazmaya teşvik eden engel hani. İnsan, okyanusu geçip de derede boğulurmuş bazen. Defne ve Ömer'in yaşadığı da öyle işte. Ömer, sindirmiş, kabul etmiş, Defne'yi anlamış, ona gelmiş ama Defne, Ömer'in öyle görse kahrolacağı hâllere düşmüş. Neleri atlattılar ama Defne'nin paramparça olan kalbi kadar büyük bir engele takılmadılar daha önce. Ömer, engel gibi bir duvar oldu; Defne o duvara çarpa çarpa nasır, ağlaya ağlaya da yosun tuttu.
Sanırım içinde Sezen Aksu'nun olduğu her şeyi çok fazla seviyorum.
"Seninle bir daha aynı yolda yürümem,
Seninle yürüyene yolda tuzakların var.
Bir daha asla dokunmam tenine,
Senin teninden önce duvarların var.
Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum,
Ağlaya ağlaya yosun tuttum. "
İşte böyle. Nasır da tutsan, yosun da tutsan, aşk böyle bir şey. Aşkta korkuya yer yok. Payına düşeni yaşamak zorunda insan. Ömer, başına bunların geleceğini bilmeden sevdi. Defne, sonrasında yaşayacaklarının farkında olarak sevdi. Ne değişti? Aynı acı, ikisinin de payına bölünmedi mi? Aşkta herkes kendinden sorumludur. Tıpkı, Ömer'in duvarlarını yıkan Defne gibi. Tıkı, Defne' nin terk edildikten sonra ördüğü duvarları yıkmaya çalışan Ömer gibi. Kaçıp gittiğinde, o da bir daha Defne'nin tenine dokunmayacağını düşünüyordu belki. Şimdi o duvarlara çarparak Ömer nasır tutuyor, günden güne içine akan gözyaşlarıyla yosun tutuyor. Ama aşkta kapı duvar olunmaz!
"Derin bir nefes alır gibi batıyoruz,
Yükümüz ağır.
Yeni bir söz söylemek için,
Ölmek mi gerekir?"
Aşkları eskiye dayansa da Defne ve Ömer'in hikayesi yeni başlayacak aslında. Güvenle. İkisi de öldü aslında ve ikisi de yeniden doğdu bu aşkla. Yeni sözler söylemek için varlar. Ne dedi Koray? "Yeniden doğalım, eskiyi sırtımızdan atalım. Sadece, pırıltısı kalsın. Hem biz olalım, hem yeni. Daha tutkulu, daha ateşli." Peki nasıl bitiyordu şarkı?
"Hadi bir cesaret,
Sen de taşın altına koy elini inadına inadına
Sevişmeli bağır çağır. "
Emeklere sağlık, çok güzel bir bölümdü. Yalnızca, finali biraz düşük tempoda buldum. Flashback göremeyeceğiz sanırım ama azar azar da olsa geçmişi duymak, beni daha da meraklandırıyor yaşananlara karşı, not düşeyim. En azından bi' Defne ve Ömer'in nikah sonrasına geri dönüş, fena olmaz bence.
Sevgiyle...
*Zeynep Casalini