Peki Defne? Giden, gidişinde haklıysa, gidenin arkasından bir süre bekler insan. Belki gelir diye bekler. Zaman geçtikçe, biraz daha zamanın geçmiş olmasının rahatlığıyla artık gelir diye bekler. Zamanın öyle bir kırılma noktası vardır ki, bir yerden sonra insan artık gelmez diye düşünmeye -beklemeye- başlar. Size, zamanın kırılma noktasını açıklayamam ama bir sabah uyanıyorsunuz ve gerçekten "o'nun" gitmiş olduğunu fark ediyorsunuz. Takvime baktığınızda çoktan gitmiş ama siz ne zaman "Artık dönmez" dediğinizde, gittiğini yeni anlıyorsunuz. Bir şekilde toparlanıp, hayata geri dönüyorsunuz ve yine de "Ya gelirse bir gün... Şu köşenin ardından..." diye düşünmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi. Gideni gerçekten çok sevmişseniz, her geçen gün büyüyen boşlukla hayatınıza devam ediyorsunuz.
"Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman, alır sizden bunların yükünü. O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyle yeniden fark edilir. Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. O boşluk doldu sanırsınız. Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir." demiş Murathan Mungan.
Defne de günden güne eksilerek, bazı şeylerden vazgeçmiş, kendine yeni bir düzen kurmuş ve nefes almaya devam ediyordu. Sonra bir gün, Ömer geri döndü. Ne hissedebilir Defne korkudan başka? Artık gelmeyeceğine inandığı kişiyi, karşısında bulan herkes bocalar ve ondan deli gibi kaçar. Teslim olmaktan korkar. Çünkü teslimiyet, tekrar Ömer'in Defne'si olmak, o kadar da kolay değildir. Defne'ye Ömer'den kaçtığı için değil, Ömer'i gitti diye suçladığı için kızıyorum ben. Sakin olduğu zamanlarda sonuna kadar da hak veriyorum. Fakat, iki haftadır söylediğime ve Pamir'in de söyleminde nihayet bulan şeye geleceğim, Defne ve Ömer arasında suçlu aramaya gerek yok. İkisi de haklı ve ikisi de haksız, benim terazimde.
Anlamıyorsun Ömer sorun Maserati değil...
Olan, Pamir'le Sinan'a oldu sonuç olarak. Sinan'ın derdi başından aşmış, Pamir eğlence peşinde, düştüler Defne ve Ömer'le beraber yangın yerine. Pamir yürek yemiş de gelmiş, tutturmuş "geçmiş de geçmiş" diye. Kardeşim, belliki geçmemiş işte, senin bizim ameliyatlı yerlerimizle derdin ne? Ve "Sen ne bakıyosun lan?" diye masum vatandaşın üzerine yürüyen Ömer'ler, en büyük keyif sebebimdir, ağlamak yerine gülmeyi tercih ettiğim noktada. Ben Defne olsam, Ömer'in arabasına biner, arabayı çalıştırır basar giderdim. Birbirlerini mi yiyorlar, beraber partiye gidip tango mu yapıyorlar, paşa gönülleri bilir!
Elli beş haftayı devirdik, Ömer'i ilk defa bu kadar sinirli gördük. Keza, Sinan'da onu ilk kez böyle görmüş. Düşünün, bu adam duvarları yumruklayan, camı pencereyi indiren bir adam. O kadar kusur kadı kızında bile olur. Defne'nin de ondan pek bir farkı yok. Yasemin'in üstüne atladı, Ömer'in çeyiz takımını yerle bir etti, muhasebe müdürünü dövdü. Onlar böyle de çok güzeller. Çocuklarınıza izletmeyin ama sizler tekrar tekrar izleyin bence. Çünkü, delilik iyidir.
Havuzlu evim var, çocuklarımız için çocuk parkı bile var. O olmaz mı? Anlamıyor musun Defne tam bi aile babası oldum ben, ondan Maserati'yi satmıştım.
Gel gelelim, Ömer'in sevdiğim başka bir özelliğine. Sanırım ben, sezon finalinin sonunda, her şeyin bir oyunla başladığı yerde takılı kaldım, içimdeki hafif kasveti bırakamıyorum bir kenara. Gözlerim doldu yine izlerken. "Burada olmam rahatsız mı ediyor seni? Gideyim mi istiyorsun Defne? Üzüyor muyum seni? Üzmek istemiyorum. Söz veriyorum, seni bir daha ağlaymayacağım." Her zaman büyük resme bakarım. Bir adam düşünün; kendisine yalanlar söylenmiş, kandırılmış ve ona ihanet edilmiş. Haklı olarak kapıdan çıkmış ve gitmiş. Şimdi bu adam, geriye dönmüş, kırdığı ne varsa onarmak istiyor. Onarmak isterken elini uzattığı kırık parçaları daha da tuzla buz ediyor ve bu sebeple kahroluyor. "Ben yeniden benim Defne'm olmanı istiyorum. İstediğimde, sana dokunabilmeyi... Sabahları kokunu içime çekebilmeyi... " Ömer'im İplikçi'm, Defne senin sevgilinken yazılı izin kağıdı alıyordun dokunmak için neredeyse, istediğinde dokunabilmeyi bence daha çok beklersin. ^^
Defne, Ömer'in karşısına geçip, ciddi ciddi "Beni paramparça ediyorsun, git." dese, giderdi Ömer. Kaldı ki, gidecekti de, kafasına koymuştu. İşte zamanında, Defne'nin üzerine dökülen bir kahve sebep oldu, Ömer'in kalmasına. Eğer Ömer yine gitseydi, Defne'nin işte o zaman öleceğini görürdü herkes. Özellikle de mahalle tayfası.