Bu aralar dizilerde bir yıl zaman
atlamak moda oldu. Önce Kara Sevda
sezon finalinin hesaplarını kapattıktan sonra pat diye bir yıl ileri gitti.
Hemen ardından Kiralık Aşk’ta sezon
açılışıyla birlikte kendimizi önümüzdeki yılda bulduk. Yeni bölüm fragmanlarından
görüldüğü üzere bu hafta aynı şeyi Tatlı
İntikam dizisi de yapacak. Üstüne bir de tüm erkekler sakallarını uzatmış,
2017 yılının modası bu sanırım. Diğer dizileri bilemiyorum ama galiba Kara
Sevda’nın vardığı zaman diliminde durup, bizim de 2017 Eylül’üne gelmemizi
beklemek gibi bir planı var. Böylece yeniden aynı takvimde buluşmuş olacağız. Zira ben yavaş akan bu bölüme başka bir açıklama bulamadım.
Geçen bölüm 1 yıl gibi koca bir
zaman atlaması yaşatıp kafaları ambale ettikten sonra bu bölüm oldukları günde
sabit kalmayı tercih ettiler nedense. Az şey yaşanmadı aslında; Nihan kızının
peşinden koştu önce dedektifi sonra polisi ayarladı, Kemal iki arada bir derede
iki intikam planını halletti ama hepsi aynı gün içinde olmasına rağmen nefes
nefese bir koşunun içinde gibi hissetmedim kendimi. Halbuki Nihan’ın vakti
kısıtlıydı, ancak gittikçe azalan zamanının paniğinden ziyade bitmeyen günün
rehaveti içindeydik. Daha çok, ateşli hastalık geçirirken gördüğüm rüyalar
gibiydi. Hani o rüyalar gittikçe uzar, uyanmak istersiniz de bir türlü
uyanamazsınız ya, o hesap. O gün de sarktıkça sarktı, saatler uzadıkça uzadı,
Fehime Hanımlardaki yemek için bir toplanamadılar yahu. Zeynep geldi, Tarık
gelmedi, yemek pişti pişmedi derken resmen hapishanede, o dört duvar arasında
geçen bölümün daha hızlı aktığına karar verdim. Ne yalan söyleyeyim Kemal’in
“İntikam aksiyonları.” da pek ilgimi çekmedi, beni heyecanlandıramadılar.

Ben senin sağ omzundaki meleğim Kemal, beni dinle!
Kemal’in intikam çabasıyla ilgili
Leyla’ya birebir katılıyorum. Leyla hep doğruyu söyleyen vicdanın sesi
olagelmişti, bu sefer de aynı şeyi yaptı. Biliyorum “Kemal’e bir şey oldu.”,
yaşadığı sürece bakınca bir değişim göstermesi de kaçınılmazdı tabii ki. Yer yer
içine düşürüldüğü durum karşısında üzülüyorum. Aile sofrasında anlatıp, onların
üzüntüsünü görünce şaka niyetine söylemiş gibi geçiştirdiği durumları teker
teker yaşadı ve hiçbiri kolay değildi. Ama “Bu Kemal’i sevmek” de, en azından
benim için, kolay değil. Bir değişim yaşamasını normal buluyorum elbette ama
dönüştüğü adamı pek benimseyemiyorum. Geçen sezonun başındaki adama benziyor
ama ben zaten onu da sevmezdim.
Niyetim acı yarıştırmak değil ama
Nihan’ın yaşadığı ölüm acısını gördükten sonra, çektiği manevi ızdırapları
yüzünden kinlenen Kemal’in, şiddete meyletmesinin altını biraz boş buluyorum.
Belki de Kemal’e yakıştıramıyorum bu durumu, çünkü onun özüne uymuyor. Daha
gözü kara bir adam olmasını tabii ki de bekliyordum ama Kemal zekasıyla ön plana
çıkan bir karakter, yumruğuyla değil. Emir birilerinin canını maddi veya manevi
olarak yaktığı zaman bu onun üstüne cuk diye oturuyor ama Kemal yaptığında,
özüne aykırı tavırlar olduğu için, potluk yapıyor.
Keşke herkes nevi şahsına
münhasır karakter özellikleriyle bu savaşta yer alsa. Ama Kemal mesleğini filan
bıraktı bayağı mafyalığa başladı. Aslında bölümler ilerledikçe karakterlerin ana
özellikleri olan mesleklerinin yok sayılmasını genel olarak pek sevmiyorum. (Tabii
ki Kemal bunca olayın içinde tutup madene inecek değil ama bu durum çoğu dizide
genel olarak mevcut.) Fakat illa ki anlayacak; o almaya çalıştığı intikamın
onda nasıl bir yıpranmaya yol açacağını. Tüm herkesten intikamını aldıktan
sonra, zafer kazanmış bir komutanın gururunu değil, günlerini boşa geçirmiş bir
adamın amaçsızlığının hissedecek. Bir müddet yaşayacağı manevi tatminden sonra,
somut olarak eline ne geçmiş olacak o zaman?
Birbirlerine iyi geldiler...
İyi ki Deniz doğmuş, hikaye geçen
sezon başladığı hale dönerken en büyük farkı o yaratıyor. Üstelik en duygusal
sahneleri de onun sayesinde izliyoruz. Hep söylüyorum, ara sıra paralel
evrende, olmadı Emir’in hayallerinde, onun da sevilip mutlu olduğu bir dünyayı
izlesek keşke. Gerçekten onu seven bir kadınla düzgün bir aile hayatı olsa
nasıl olurdu diye hayal ettim bir an. Mesela Nihan, geçmişi ve Kemal’e duyduğu
hisleri unutup, Emir’in aşkına karşılık vermeye başlasa ve uzaklara gitme
teklifini kabul etse, orada üçü birlikte sahiden çok mutlu yaşayabilirler.
Emir’in, Deniz’i Kemal’in kızı diye dışlamayacağından emin oldum ben bu
bölümdeki sahnesini görünce.
O, samimi sevgisini, içindeki merhamet duygusunu
yansıtmayı bilmeyen takıntılı bir adam. Çünkü bunları değil göstermek,
hissetmenin bile bir zayıflık olduğu söylenerek yetiştirilmiş. Koskoca
Kozcuoğlu ailesinin biricik veliahdının da böyle bir “zayıflık” göstermeye
hakkı yok. Adam yumuşak karnı olmasın diye bir kardeş sahibi olma fikrini bile
benimsemiyordu (Gerçi şimdi maşallah Asu’yla gayet iyi anlaşıyor.) nerede
kalmış insani duygularını ortalığa dökmesi?
Yazı devam ediyor...