“Benim yolumsa sana
doğru
dolandı durdu,
çıkmaz bir sokakmış meğer.
Dönülmez oldu dik
yokuşlar, uçurumlar, anlaşmazlıklar
pusu kurmuş önümde.
Kurtar desem de sen
vazgeçsen de
Dönüp gitsem de
sevgi mahkum elinde”*
Defne, geçen sene bütün yolları,
dik yokuşları çıkıp, Ömer’e varmak için dolanıp durmuş, kaçmaya çalıştığı
zamanlarda da kendini gene bir şekilde Ömer’in karşısında bulmuştu. Ama en
sonunda da çıkmaz bir sokakta kalakaldı işte. Roma’da geçirdiği dönemde, aynı
süreci Ömer de yaşadı. Önüne pusu kuran uçurumları, anlaşmazlıkları düşündü bol
bol. Defne’nin kaçışlarını, kendinden saklamak zorunda kaldığı şeyleri tarttı
kafasında. Ve sonunda gene kalbinin vardığı nokta Defne oldu. Gidip sığındığı
Roma’ya dair en veciz sözlerden biridir; bütün yollar Roma’ya çıkar. Defne de
Roma gibi işte, Ömer’in bütün yolları dolanıp dursa da sonunda ona çıkıyor.
Ömer’in kalbi şu an aşktan başka hiçbir motivasyona gerek duymadan Defne’ye
doğru akıyor.
Bununla savaşmaktan ziyade, bu
gerçeği kabul etmesi sayesinde, 50. bölümde kendini sonsuz haklı gören ve hatta
iki kişinin aynı anda haklı olabilmesi ihtimalini zihnini kapatan Ömer şimdi
haklı olmadığını kabulleniyor. Aslında haklıydı, şaşırmakta, tepki göstermekte
son derece haklıydı. Bunları yaptığına da eminim. Taa Defne tasarımlarını
Tramba’ya sattığında, Alp ile Şebnem’in arasındaki “sır” söz konusu olduğunda
ve dede meselesinde gösterdiği tepkiler buna somut örnekler olabilir. O ilk
anın şoku ve öfkesiyle hepimiz benzer şekilde davranırdık muhtemelen. Ama uzun
bir sorgu ve tartma sürecinin sonucunda artık elimizde; geçmişte vardığı yol
ayrımında seçtiği yönün yanlışlığını, yaşamış bir adam var. Yaşadığı
ucuzlukların günden güne kendisini nasıl tükettiğinin farkında. Bazen bazı
şeyleri bizzat yaşamadan, ateş düştüğü yeri yakıp kalpleri küle çevirmeden
anlayamıyoruz. Biraz öngörü eksikliği, biraz katı prensiplerin kolundan tutup
çekiştirmesi diyebiliriz. Oysaki 'prensipler, hayatta kendine koyduğun
kurallar' seni mutsuz ediyorsa neden var, ne işe yarıyorlar? Öyle değil mi
Ömercim?

Derbeder oldum derbeder!
Prensiplerin ve düzenin mutluluk
getirdiğini düşünen bir adamdı Ömer. Ancak şimdi o prensipleri doğrultusunda
inşa ettiği hayatın boşluğu, tatsızlığı ve amaçsızlığı karşısında yanlış bir
seçim yaptığını kabul etmiş vaziyette. O yüzden de hesap sormuyor artık, aşka
tamamen teslim olmuş vaziyette. Yaptığı yanlış seçimden dolayı duyduğu
pişmanlığı ile bu teslimiyetini üç beş cümleyle öyle güzel ifade etti ve ben
bunu o kadar net hissettim ki, içim acıdı ona. Şu sözlerinden sonra
51. bölümün sonunda tam manasıyla affedemediğim bu adama, kalbimin kapılarını
ardına kadar açtım yeniden.
Defne,
Ömer’in her şeyi öğrendiğine dair gördüğü kabusta Ömer onun sevgisinden şüphe
ediyordu. Bilinçaltı bu korkuyla doluydu. Bense kendi adıma Ömer’in böyle bir tepki vermeyeceğini biliyordum.
Kızması, kırılması, üzülmesi olağandı ama Defne’nin aşkının gerçekliğinden asla
kuşku duymayacağına, yaşananların “Ne zaman gerçeğe dönüşmeye başladığını.”
sorgulamayacağına emindim. Şükür ki Ömer de beni yanıltmadı, düşünüp taşınıp
işin doğrusunu buldu. “Yerimde olsaydı, Defne beni terk etmezdi. Belki de onun
kalbi benimkinden daha büyüktür. Daha özgür, daha pazarlıksız…” Ömer’e
haksızlık edemem, onun da kalbi kocaman, onunki de pazarlıksız. Ama Defne’ninki
biraz daha esnek, biraz daha hoşgörülü. Şimdi Ömer’in kalbi de kendini sevenin
huyuna çekiyor. Resmini yaptığı kırık kalbini, aynı hoşgörü ve affetme
kabiliyeti onarıyor.