Ömer’in tartma sürecini, Defne’nin
tüm hatalarını istemeden yaptığına dair arkasında bıraktığı ipuçlarının
peşinden koşmasını izlemedik tekrardan, çünkü onların hepsini geçen sezon
birlikte yaşadık, birlikte değerlendirdik. O yüzden tekrara düşülmemesine
sevindim. Bir tek Ömer farkında değildi durumun, o da yaşadıkları süreci kendi
başına gözden geçirince, adım adım vardığı noktada artık imkanı olsa, gözü
kapalı vaziyette mutluluğu tercih edebileceğini söylüyor. Unutmayalım ki Ömer
bu noktaya nikahtan bir hafta sonra varmadı. Koskoca bir yıl geçti aradan, 365
gün demek, 8760 saat demektir bu. Her gün düzenli olarak, spor yapar gibi
düşünmüş Ömer. “Tüm bildiklerime aykırı olsa da Defneli bir mutluluk mu, yoksa hiçbir
prensibi yıkmadan güvenli ama tatsız bir ömür mü?” diye tartmış durmuş. Bu
sayede de aşk ve tek bir hatanın tartıldığı terazide aşk ağır basıyor artık.
Çünkü aşkın yanına devasa bir özlem de eklenmiş. Aşkı çok kıymetli bir yerde ve
çok üstün bir noktada algılayan biri olarak, Ömer’in geldiği bu kıvamı çok
sevdim.
“Dönüp gitsem de sevgi mahkum elinde”* Sevgi, Defne’nin elinde
mahkum olduğuna göre Ömer de illa ki geri gelecekti. Dönüşünün nedeni iş gibi
gözükse de, normalde bir şeyleri kendi içinde yola koymadan, bu nedameti
getirmeden İstanbul’a dönmezdi Ömer. Çünkü kendi içindeki çözümlemelerle,
beyninde durmadan konuşan tatlı Defne’yle meşgul kafasını işe veremezdi. Peki,
döndüğü Defne aynı Defne mi?
“Yüzünde
yaşam izleri vardı.”*** Maalesef ki karşımızda tüm renkleri solmuş ve sadece
işiyle yeğenine odaklanmış, kendini dinlememek için devamlı iş yaratıp hayatın
devamlılığını minik İso ile sağlayan bir kadın var. Hayat artık Ömersiz, ondan
habersiz ve sessiz akıp gidiyordu.
Ömer gidişinde haklı olsa da,
süresiz ve ani bir terk ediliş insanı çok kırar. Bu noktada İso’nun ve ananenin
tepkisini anlayabiliyorum (Serdar’ı gözüm görmesin-.-); ananeye zaten oyunu
anlatmamışlardır ki anlatsalar da o pamuk torununa kıyamaz. İso da her şeye
rağmen biricik dostu Defo’nun bu kadarını hak etmediğini düşünebilir.
Zira Defne hiç dönmeyecek birini
beklememeyi önce babasından, sonra annesinden öğrenmişti, şimdi de Ömer
sayesinde ezber etmiş durumda. Beklemek öyle yıpratıcı bir duygu ki… Bir gün
kavuşacağını bilerek beklemek başka bir şey. Sayılı gün çabuk geçmez belki ama bekleyişin
bir nihayeti olduğunu bilmek bile bir umuttur. Fakat bir daha hiç gelmeyecek
birini beklemek çok zordur. “Ya gelirse bir gün… Şu köşenin ardından.” ümidi
başlangıçta umut dolu bir ihtimal olsa da, ilerleyen zamanlarda ızdırap verici
bir sürece dönüşebilir. Defne’nin bu ızdırabı hala sürüyor, en derin yarası için için kanıyor.
Islıkla gelen bir Sevil Berberi de sağ olsun kanamayı artırdı. (Çok insafsızca
bir adımdı Nöro!)
Sen ne tatlı bişeysin yaa!
“Ve yaşam bize hiç
aldırmadan
nasıl da devam
ediyordu
Yaşamış, görmüş ve
unutmuştu
sevmiş, sevilmiş ve
değişmişti
Yeniden başlamak
durmadan nefes almak
taşlar
yuvarlanıyordu”***
Çevresindeki herkesten bu
yarasını saklarken bir tek Jr.İso’nun yanında rol yapmıyor. Minik yeğeni,
Defne’nin hayatla bağlarını koparmasını engelleyen bir umut ışığı olmuş. Onu
büyütmek yetiştirmek hayatının tek gayesi gibi. Ben Defne’nin iç dünyasının
böylesine yansıtılmasından son derece memnunum. Çünkü bu sayede insan izlediği
kişilerle bağ kuruyor veya kurulan bağları güçleniyor. Aynı şeyi, Ömer pişmanlığını dile getirirken de hissetmiştim.
Yeni gelen karakterlerle de güzel
bağlar kurmayı umut ediyorum çünkü tüm ilişkilerdeki kıvam çok iyiydi. Seda’nın
Defne’ye olan tavrı ve iş hayatındaki duruşu, Sinan’la olan gerilimi
yerindeydi, daha normaldi. Güçlü ama hırstan delirmiş bir kadın değil, aksine hafif
hüzünlü ve anne şefkatine sahipti. Pamir fırlama bir tipti ve bu sevimlilikle
devam ederse enerjisini sevmeye devam ederim. Ömer ve Tramba’nın arasındaki
çekişme bile daha mantıklı bir zemine oturtulmuş, tansiyon makule düşürülmüş.
“Bizi güçlükler
ayırsa da
umudum var hala
yarında.
Ben severim aşkın
zorunu
kimi gider
kolayına”*
Ömer’in yarına dair umudunun
olduğu o son anda gökten kucağına düşen minik masal perisine bakışından belli.
Ömer İplikçi bu, zoru sever, mücadeleden asla kaçmaz. Hem en başta Defne de
söyledi; kapının arkasında bizi ne sürprizler, hangi mucizeler bekliyor asla
bilemiyoruz. Ama yollarının hep birbirlerine aktığından eminiz.
*Ajda Pekkan, Sana doğru
**Ayşegül Aldinç, Gelmeyeceğim
*** Bulutsuzluk Özlemi, Yüzünde yaşam izleri vardı