İso'cuğum'un her bir hareketi olduğu gibi, Sinan'ın karşısındaki dürüst tutumu da gözlerimi doldurdu elbette. Yasemin'i hala seviyor olduğunu, Sinan'a söylemek, herkesin yapabileceği bir şey değildi. Duydukları karşısında neden bu kadar şaşırdığını anlamadığım Sinan, Sude'nin verdiği akla uydu. Bir kadının, hala kendisini seven eski sevgilisi, şimdiki sevgilisi için, tehdit olabilirmiş. Söz konusu eski sevgili, İso'ysa o durum öyle değil aslında ama Sinan bunu nerden bilsin? Yetmiş milyona sorsak, yetmiş beş milyon der ki; "Sude'nin aklıyla kuyuya herkes inse, sen yine de inme Sinan." Ama indi, en çok o indi, döne döne indi.



Adam eski sevgilisinin aklıyla, şimdiki sevgilisine, şimdiki sevgilisi, kendi eski sevgilisine değer verdiği için, hesap sordu. Bunu yaparken de, eski sevgilisine ümit verdi. Komedi filmlerinde bu kadar komik bir an yok. Yasemin İso'yu nasıl severmiş? Kardeş, sana Sude'den bahsetsek, sen de aynı cevabı vermeyecek misin? Eh, bir de Defne var ki senin aşk hayatın daha karmaşık. Yasemin, kendi evinde, senin eskiden aşık olduğun kızı avutup, eski sevgilinin evine bıraktı dün gece, kadın böyle bir kadın. "The kadın" dedikleri cinsten bir kadın, şimdi sen bana neyin karın ağrısını yaşatıyorsun? Ömer, dağa mı kaçmış, Defne perişan mıymış, sen Yasemin'le beraber olabil diye, kiralık aşk oyunu mu başlamış, hiç mi utanmıyorsun? Salih Bademci'yi ne kadar seviyorsam, Sinan'dan o kadar nefret ediyorum artık. 

"Durmak istiyorum" diyerek ayrılan Sinan'ı, ömrümün sonuna kadar hatırlayacağım. Yasemin, nerelerden nerelere geldi de, böyle bir şey görmemişti. Ne yalan söyleyeyim ben de görmedim.



-Yasemin, müsait bir yerde durabilir misin? İnçem ben.
-Tabii Sinan, al bu da para üstü olarak yüzük.

Yasemin şok, Yasemin iptal ama Yasemin tabiiki de vefat değil, kadın gibi kadın. O yüzüğü, bu kadar serin kanlılıkla, kaç kadın çıkarıp, masanın üzerine koyabilirdi bilmiyorum. Yapamazdım herhalde ben. Zaten ben, "Sinan sen ne mağnasın?" diye soracağım doğru anı beklerken, unuturdum ki yüzüğü çıkarmayı. Belki de Sinan, "Aşkım duralım, zaman dursun, sonsuza kadar böyle kalalım" demek istemiştir. Ama bize ne? Şu saatten sonra, Sude bile Sinan'dan daha iyilerine layık gözümde. Zaten suç Yasemin'in, nasıl inandı Sinan'dan evine koca, çocuklarına baba olacağına, resmen absürt komedi. 



Gönlümün sahnesi; Sude ve Ömer'di, net. Bazen yalnız kalırsınız, aklınız başınıza ancak böyle gelir. Hele ki, en mutlu anlarınızda, sevincinizi paylaşacak kimse bulamazsanız, "Ben kimlerle gülümserdim hayata?" diye sorarsınız kendinize. Yaşadığınız her şeyi sorgularsınız belki, yanlışlarınızı farkedersiniz. Ömer'in Sude'ye güvendiği kadar, kendisine güvenmiyordu Sude. Kendisinin de dediği gibi, büyümesi için, başarıyı tatması gerekiyordu. Kendi ilacı, kendisindeydi aslında. Defne'den farkı buydu, o gün, o yemekte bunu anlatmak istemişti Ömer, ona. Defne'nin, Ömer'in elinden tutmasına ihtiyacı vardı, Sude ise kendi ayakları üzerinde kalabilecek kadar güçlü bir kızdı. Geçmişten gelen yaraları elbette onun da vardı ama ailesiyle beraberdi Sude. Her daim, ona destek olacak insanlarlaydı. Destek olmasalar da -ki bence olmuyorlar- Sude'yi canları pahasına çok seviyorlardı, bazen bu bile bir şeydir aslında, annesi babası tarafından terk edilmiş birisine göre. 

Beraber büyüdüğünüz insanların yeri, her zaman başka bir yerdedir. Sizi en iyi onlar tanır ve anlar aslında. Sude'nin Ömer'in yanında, "dede" mevzusuna girmeden, sadece hayattan konuşarak, derdini anlatabilmesi gibi... Sude, Ömer ve Defne ilişkisinde, ara ara Kiralık Aşk izleyen bir seyirci gibi, her anın içinde değil. Ama o bile farkında, Ömer'in yontulmamış bir odun olduğunun. Ben de Ömer için, böyle bir cümle kurdum ya, bana bunu da yaptırdı ya Ömer, ölse de gam yemesin yani. Hayat ne yazık ki, Ömer'in baktığı gibi keskin değil, keşke öyle olsaydı. "Sen doğrusun gel, sen yanlışsın git." der, doğru insanlarla çok güzel bir hayat yaşardık. 


Tam da Necmi'nin Defne'ye dediği gibi; her insan yüzde yüz iyi, her insan yüzde yüz kötü değildir. Bunu ekseriyetle söylerim hep, herkes bir parça gridir. Her çocuk büyürken kirlenir. Ömer İplikçi; her ne kadar kendisine dürüstlüğü vazife edinmek istese de, kendisinin de dediği gibi, o da bazen bazı oyunlar oynamak zorunda kaldı aslında. Küçük tuttuğu çevresi sebebiyle oynadı bu oyunları üstelik. Daha ilk bölümde, yengesi zoruyla buluştuğu Sezen'e, Defne'yi sevgilisi olarak tanıştırarak, ondan kurtulmaya çalışması gibi. Ama Sezen'den başka türlü kurtulamayacağının da farkındaydı. Neriman, böyle bir emrivaki yapmamış olsaydı, Ömer de Sezen'e karşı, onaylamadığı bir davranışta bulunmayacaktı mesela. 



Ömer'in istediği yalansız, dolansız bir dünya, mümkün mü peki? Bence hayır. Çünkü; masallar, çocukların hayal dünyasını geliştirmek için varlar ama gerçek değiller. Ömer İplikçi de her ne kadar masalların prensi gibi dursa da, bir prens kadar mükemmel değil. Ömer'in bile mükemmel olmadığı bir dünyada, dosdoğru yaşamak ne yazık ki mümkün değil. İso; dünyanın en iyi niyetli, en temiz adamlarından biri gibi gözükse de, Kiralık Aşk oyununu Ömer'den saklamıyor mu mesela? Defne için dünyanın en iyi arkadaşı olabilir ama Ömer'i kandıranlardan birisi değil mi? Herkese karşı iyi olmak mümkün değil. Tıpkı Sude'nin Sinan'ı çok sevdiği halde, Ömer'in, Yasemin & Sinan ilişkisini onaylaması gibi bazen hayat. Sude, bu sebeple Ömer'in "kötü" olduğunu savunabilir mi? Sude'nin durduğu yerde, Ömer kendisine ayıp etmiştir ama Sinan için de Ömer, adam gibi adamdır neticede.

Küçük Ömer'li, Sude'li, Sinan'lı sahneleri çok sevdim. Ömer'in güvenle alakalı problemi, daha o yaşlarda, annesi ve babası yüzünden başlamış. Ne demek kampa göndermek için söz verip, sonra vazgeçmek? Daha o yaşta, Sude'yi resmen dağa kaldırmışlar, zavallı Sude'nin Sinan travması da sanırım böyle başlamış. Ömer'im İplikçi'm, sen kuzenini börtü böceğe yem etmek suretiyle, önden önden gidersen, kız da yanında onu koruyan Sinan'ı "kahraman" beller ve aşık olur tabii. Taşın üzerindeki, "SSÖ" nün hala durduğuna şaşırdınız da, bence Ömer söylemeye utandı. Ne zaman kafasında bir şeyleri bir yerlere koymaya kalksa, oraya geliyor ve yazının üzerinden geçiyor bence. Hayatı askıya almışlar, küçükken birbirlerine verdikleri, "Hiç ayrılmayacağız" sözünün üzerinden geçiyorlar. Ömer'le Defne de ayrılmayacaktı Sude, sen çok şeyapma bence, oluruna bırak, her neyse geçer. Başıma bir şey gelmeyecekse, araları düzelen, birbirlerinin nerede durduğunu hatırlayan Sude ve Ömer sahnesine çok memnun oldum. Bu arada, Sude, ışınlanarak dağa geldi zaar, dönüşte Ömer'in arabasıyla döndüğü için, başka bir ihtimal kalmıyor. 



Sude'nin aklı selim laflarını heybesine dolduran Ömer, bir posta da amcasından mantıklı cümleler dinliyor. Şimdi hakkını yemeyelim, Necmi'nin dediğini yapmak lazım ama yaptıklarına sakın aldanmayın, benden naçizane bir tavsiye. Ömer; Defne'nin, Neriman'ın oyununa nasıl geldiğini sorguluyor. Ömer için olayın özeti şu; "Herkes yapar da, Defne yapmaz." Amcasına da bunu izah etmeye çalışıyor. Necmi ise, kırmadan, dökmeden Defne'yi dinlemesinin daha doğru olacağının altını çiziyor. Bu konuda, bize ancak bu kadar yardımcı olabilsen de teşekkürler Necmi, bunu da yapmayabilirdin, yapmadığın da olmuştu. 

Ömer'in Necmi'yi anlamasını, yengesini bilmesini doğru buluyorum. Defne'den beklemiyordu sadece. Defne, karısı olacağı için, iki kişi olmaktan söz ettikleri için, Defne'ye tepkisi daha büyük oldu. Üstelik, Defne, Ömer'in ağzını aradı gibi oldu, geride kalan günlerde, bunu da anlıyorum. Aklıma takılan, Ömer'in dedesini "haklı" bulması. Şimdi adama derler ki; "Madem haklıydı, yolu yanlıştı. Kapına gelse affedecek miydin? Diyelim edecektin, önden bi çıtlatsaydın, neden bizi gerdin?" Defne'ye, dedesinin bahsi geçmesine bile katlanamadığını açıkça ima eden Ömer kimdi? Sen üç gün, dağda bayırda, dedeni mi düşündün, ben Defne'yi düşüncen sanmıştım çünkü. Ne ara senin için, deden de haklı oldu kendisine göre? Dedenin haklı olduğu bir dünyada, Defne'nin haklı yanlarını nasıl görmek istemezsin peki?


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER