Saray ahalisinin deli padişaha tepkileri demişken şunu da
eklemek gerekli ki, bu dizide maalesef artık bir “saray” olgusu yok. Topkapı
Sarayı, yaşanan bunca fitne fücurun, bunca kötülüğün sadece fonu artık,
vazgeçilmez bir unsuru değil. Zaten en başından beri Kösem’in kurduğu (ya da
kurmaya çalıştığı) dünyanın en büyük eksiklerinden biri ilk dizideki gibi %100
yaşayan, canlı, etkili olabilen bir saray ortamı ve hayatı kuramamasıydı, artık
tamamen hiçbir şey kalmadı. Olaylar harem odaklı yaşanıyor, evet ama harem
dediğimiz ortam artık sadece Meleksima hatun ve sadece sahnelere fon oluşturması
için kullanılan etkisiz cariyelerden ibaret. Devletin başında deli bir padişah
var, bütün şehzadeler haremde hapsedilmiş, Cennet Ağa, Hacı Ağa ve Bülbül Ağa
onları kurtarmak için koşuşup duruyorlar ama biz sadece Meleksima Hatun’un
Osman için endişelenmesini görebiliyoruz. Cariyeler gözlerinin önünde harem
kalfaları saraydan sürülürken, şehzadeler derdest edilirken ortalıkta bile
görünmüyorlar. Cariyeleri geçtim, kendi oğlu cellatın urganının ucunda olan Şehzade
Bayezid’in annesi Gülbahar Sultan da yok ortalıkta. İnanılır gibi değil.
Kösem yarın Şehzade Mustafa'yı tahttan indirip yerine Şehzade Osman'ı çıkartacakmış kız anne. Ay dur...Şehzade Mustafa mı dedim? Sultan Mustafa diyecektim, dilim sürçtü. Yanlış isimler telaffuz etmek bizim ailenin kızları arasında gelenek galiba. Rahmetli ablam Fahriye de böyle aklı bir karış havadaydı toprağı bol olsun.
Aynı şekilde ortada bir divan ve o divandaki paşalar falan
da olmadığı için devlet erkanı bu yaşanan çılgınlıklara nasıl tepki veriyor,
devletin yönetim kadrosu bu “başsızlıkla” nasıl çalkalanıyor, o da belli değil.
Saraydaki sözde teyakkuz hali koskoca sarayda karşılığını görsel olarak
bulmuyor. Seneye başlatmayı planladıkları yeni dizinin en az senaryosu kadar, o
yüzyılı sarayıyla, payitahtıyla, çok uluslu bir imparatorluğu sadece Müslüman
Osmanlı tebaasından ibaretmiş gibi değil, yabancı uyruklu vatandaşlarıyla,
yabancı devlet elçileriyle, limanlarıyla, çarşı-pazarlarıyla da ilk
Muhteşem
Yüzyıl’da olduğu gibi bütün canlılığıyla yaşatacak bir dünya kurması da bu
nedenle çok önemli. Dizinin dünyası yaşamayınca, o dünyada yaşanan olaylar da
maalesef hakkıyla yaşayamıyor.
Gel Menekşe gel...165 bölüm içinde harem taşlığının üstünün açık olduğunu, gökyüzünü gördüğünü göstermeleri bizim sahneye nasip oldu hamdolsun. Bu konu da nihayet açıklığa kavuşmuş oldu. Derhal lokmalar dökülsün, şerbetler dağıtılsın. Bu akşam kutlamamız var.
Halime Sultan karakterinin zorunluluktan değil de, düşmanlarını
dize getirebilmek ve yıllardır çektiklerinin intikamını alıp sarayda sefasını
sürebilmek adına ergen kız gibi inadından zalimlik peşinde koşan, sonu gelmez
kötülük potansiyeline sahip acımasız bir ölüm makinesine döndürülmesi, attığı
her adımı iyice ölçüp biterek atan kendisinin sonunu düşünmeden anlamsızca adam
öldürmeye azmettiren tamamen karikatür bir karakter haline getirilmesi şahsım
adına bölümün en tatsız noktalarından biriydi. Anlamsızcasına saf kötülükten ve
zalimlikten ibaret, insanlığı böylesine zift bir “ana” figürü olabilir mi
gerçekten? Üstelik de oğlunun yıllarca kafese kapatılmasının sorumlusunun
Sultan Ahmet olduğunu çok iyi bildiği halde, sanki Mustafa’yı oraya kapattıran
Kösem’miş gibi bütün suçu ondan bilerek, Kösem’in oğlunu görebilmesi için
kendisine defalarca yardım etmesini, küçükken onun hayatını kurtarmasını kolaycacık
unutarak, kendine bu çarpıtılmış fikri bahane ederek kadının bütün şehzadelerini
öldürtmeye çalışması ne kadar akıl kârı bir durum? Hem de Kösem Mustafa’nın ve
ardından gelen bütün şehzadelerin canı bağışlanabilsin diye imparatorluktaki tahta
çıkma nizamını değiştirip oğlunun canını bir kere daha kurtarmışken? Üstelik o
kadar hin ve cin bir karakter olmasına rağmen Kösem’e bir de şehzadelerinin
canını kurtarabilmesi için nereye bakması gerektiğini de söylüyor. Akıl alır
gibi değil cidden.
Birader hop...Limandan geliyorum da, martılar bana Safiye Sultan'ın arabasının koca payitahtta tam da bu yoldan geçeceğini söylediler. Durdur bakalım şu gelenleri, bir kontrol edelim.
Bütün bunlara ek olarak ufak tefek kolaya kaçmalar ve
tutarsızlıklar da vardı bölümde. Örneğin İskender’in aslında taht hırsları hiç
olmayan birisiyken Sultan Ahmet’in öldüğü haberini almasıyla birlikte Zülfikar
Paşa’ya verdiği sözden vazgeçip geri dönerek tahtta hak iddia etme hevesi…
Sonuçta hep iyi bildiği ve kendisine de iyi davranan Ahmet’in kendi ölüm emrini
vermiş olması ve yıllardır aşık olduğu Kösem’in de şahsına takındığı son derece
küstah tavırlardan dolayı böyle bir haber alınca asıl niyetinden vazgeçip taht
mücadelesine girişme hevesi anlaşılır olsa da koskoca İstanbul’da Safiye Sultan’ın
at arabasının hangi orman yolundan geçeceğini bilip eliyle koymuş gibi arabanın
önüne çıkması sadece komikti.
Sen bu saraydaki tek büyücünün efendin Halime Sultan olduğunu mu sandın cicim? İki okur üfler, Sultan Mustafa'yı deli edecek karışımları elimle koymuş gibi bulur getiririm alimallah ^^
Daha iki-üç bölüm önce
“çok yoruldum artık, daraldım, emekli
olmak istiyorum” diyen, isteği Kösem tarafından reddedilince ona bozulan, hatta
geçen bölümde
“istediğin fırsat önüne geldi işte, niye yakınıyorsun” diyen
Kösem’e verecek cevap bulamayan Cennet Hatun’un bir anda hizmet etmekten yorgun
düştüğü hanedanın geleceği olan şehzadeleri korumak için yine Kösem adına
çalışmaya başlaması da bir o kadar tutarsızdı. Mustafa’nın tekrar delirmesine
sebep olan o ilacın içine ne koydu ya da öyle bir ilacı kimden temin etti, o da
belli değil. Yeter ki Mustafa’nın ahalinin önünde bir anda delirmesine sebep
olacak bir bahane olsun.
Canııııımmm, Cennet'iiiiimmm...Seni ben pek çok, pek çok severim. Bir daha hiç ayrılmayalım, dayanamam.
Aynı şekilde Safiye Sultan’ın yılmaz sağ kolu olan Bülbül
Ağa’nın da bir anda sultanına ihanet eden Cennet’i ve başta Osman olmak üzere
bütün şehzadeleri kurtarmaya soyunması… Özellikle Osman da ayaklarının altından
çekilsin diye yanına kendileri adına çalışan bir lala yerleştirilmesi olayında
Bülbül Ağa da yok muydu? Amaç Kösem’i ve ona güç katacak olan herkesi ayak
altından çekmekken neden şehzadeleri kurtarmaya “gönlü el vermedi”? Tam da
aradıkları fırsat işte, bıraksaydı da ölselerdi madem. Bu yaptıkları Safiye
Sultan’a ihanet etmek olmadı mı? Her iki karakter açısından da “iktidarda
Halime Sultan gibi gözünü kan bürümüş bir psikopat olmasındansa şimdilik güçlerini
birleştirip hayatta kalmaya çalışıyorlar, sonra yine düşman olurlar” diye düşünmek durumundayız artık. Çok
kurcalamayalım.