Yarım kalan ne varsa benden sonra sen yapacaksın dedim. Benim çıkardığım kanunları üstüne geçirip sen çıkarmışsın gibi yapacaksın demedim. Üstüme basıp geçme kadın, uyma onlara. Bak bozuşuruz, vallahi ölene kadar dadanırım rüyalarınıza.
Yine de Şehzade Mustafa’nın cülus töreni öncesinde nizamda değişiklik olacağı ve bundan sonra Ekber ve Erşed Kanunu’nun uygulanacağı açıklandığında ve sonrasında Mustafa yeni padişah olduğunda hem devlet erkanı ve asker, hem de İstanbul ahalisi arasında daha fazla hayret etmeler ve yakınmalar görmek, daha fazla çatlak sesler duymak, bu duruma bu kadar sessiz kalınmamasına tanık olmak, daha bir “kriz” ortamının oluşmasını izlemek isterdim. O konuda biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Özellikle böyle köklü bir değişikliğin ahalideki yansımalarının nasıl olacağını merak etmiştim. Ama gördük ki çarşıda pazarda herkes hiçbir değişiklik olmamış gibi hayatına devam etti. Bizim toplumdaki dünya yıkılsa umurunda olmama sendromu taaa Osmanlı’ya dayanıyor anlaşılan. Padişahlarının öldüğünden haberleri var mı, o bile meçhul ^^ Bakalım, ilerleyen bölümlerde Ekber ve Erşed’in artçı sarsıntılarını görmeye devam ederiz belki.

Bu arada bunca hengame arasında Sultan Ahmet’in cenazesi de gösterilmedi. Dedim ya Kösem ve çocuklarıyla birlikte dizi seyirciye de bu ölümün ardından üzülmeye vakit tanımadı. Evet, Ahmet ölmeden önce Kösem’e arkasından üzülmemesini tembihlemişti ama dizinin yine de bir cenaze töreni göstermesini bekledim ben. Hem devlet erkanıyla olsun, ahalisiyle olsun ilk defa bir padişah cenazesi sahnesi nasıl oluyormuş onu da görürdük. Gerçi bölümün en azından ilk yarım saatini kaplayacak olan slow motion sahneler ve duygusal müzikler eşliğinde kotarılacak hantal bir cenaze sahnesine takılmadan doğrudan soluk soluğa taht kavgalarına dalmak da hiç fena olmadı aslında, dizi adına güzel bir farklılık oldu. Ekin Koç’un, tahminen son bir defa, şu ya da bu şekilde 25. bölümde tekrar görüneceğini, replikler sarfedeceğini biliyordum, en azından o açıdan sevindim. Ara sıra camisindeki türbesine gidip anar belki birileri Ahmet’i. Ara sıra da sezon finaline kadar Kösem’in rüyalarına falan girip, ona destek olmak için ekranda görünürse buna da hiç hayır demeyiz hatta ^^

Aslıhan Gürbüz’ün başarılı performansı neticesinde dizinin başladığı günden beri Valide Sultanlık makamına çıkmasını sabırsızlıkla beklediğimiz fitnenin başı Halime Sultan’ın nihayet hayallerine kavuşmasına tanık olduk. Şimdilik o makama çok yakıştığına şüphe yok. Hevesi kursağında kalacak gerçi ama kısa saltanatı bitene kadar iki-üç bölüm de olsa kızı Dilruba Sultan ve Kara Davut Paşa’nın eşliğinde sarayı mum etmesini izlemek keyifli olacak. Gelir gelmez ağırlığını koydu bile. Dizinin senaryosunun hızlandırıldığını biliyoruz ama hazır bu dörtlü neredeyse bütün seyircinin de favorisi konumundayken Mustafa tahttan indirilip gücünü kaybedene kadar Aslıhan Gürbüz’e Halime Sultan rolünde biraz çılgın atması için gerekli fırsatı tanısalar keşke.

Senaryonun hızlandırılmasından bahsetmişken bu hızlandırmadan mütevellit bölümle ilgili en büyük olmamışlık olarak gördüğüm şeyden de bahsetmeden geçmeyeyim. Aslında olan biten her şey ve bütün karakterlerin motivasyonları az çok tam da olması gerektiği gibiydi bu bölüm ancak aralarından bir tanesi, hem de belki de en önemlisi, yerli yerine oturamadı. Şehzade Osman’dan bahsediyorum tabii ki. Tahta çıkacak kişi olmayı beklerken kendisi yerine amcasının yeni padişah olacağını öğrenmesinden dolayı hissettiği kızgınlığı anlamak çok kolay belki ama daha bir bölüm öncesine kadar gördüğü her defasında yüzünde güllerin açmasına sebep olan analığı Kösem’e karşı bir anda bu kadar çabuk dönmesi ve sözde çok sevdiği kadından bu kadar kolaylıkla bir yabancıymış gibi “Kösem Sultan” olarak bahsetmeye başlaması inandırıcı olmamıştı. Şimdiye kadar rolüne gayet yakıştığını düşündüğüm Taner Ölmez de ilginç bir şekilde Osman’ın kızgınlık ve inanamamazlık sahnelerinde biraz zayıf kalmıştı.

Hızlandırılan senaryo dolayısıyla bölümler arasında karakter açısından Kösem’e karşı adım adım böyle kolay bir “soğuklaşmanın” temeli çok iyi atılamamış olabilir ancak en azından bu bölümde kardeşi Şehzade Mehmet’le üçüncüsünü izlediğimiz yumruk yumruğa kavgalarını seyrettirmelerindense o gereksiz kavga sahnesine ayırdıkları zamanı bir-iki tane daha fazla sahneyle Osman’ın Kösem’e kırılması ve ona karşı dönmeye başlaması için daha inandırıcı bir geçiş yapmak için kullanmalarını tercih ederdim. Kilit karakterler arasında gelecekte yaşanacak kilit olayların ve hikaye kırılmalarının bu kadar üstün körü şekilde temellendirilerek işlenmesini sevemiyorum ne yazık ki. Hep en ince şekilde işlenmesi gereken böyle detaylar en oldu bittiye getirilenler oluyor nedense. Daha önce Benim Adım Gültepe dizisinde Ekin Koç’la aynı mahalleden yakın arkadaş olan bir karakteri canlandıran Burak Dakak gerçekçi kavga-dövüş sahneleri çekme konusunda o diziden hayli deneyimli ama Osman ve Mehmet’in durup durup yumruklaşmaları bence artık yeter.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER