Bu kadar taşlaşmışlığın içinde, yıllardır ailesinin sıcaklığına hasret yaşayan İskender'in, annesinin gözlerine bakamayışı çok anlamlıydı. Çünkü orada, anne sevgisi ve şefkati yerine, görmekten korktuğu, bir şehzade annesi özelliği olan" Valide Sultan pırıltısı" vardı.
İskender, tıpkı geçen hafta "öz"lüğünü hissedemediğini, annesi Kösem'e itiraf eden Mehmet'in duygularına benzer duygular yaşıyordu. Çünkü Mehmet'in annesi Kösem'in hamurunu da, Safiye Sultan yoğurmuştu. Aklını, ruhunu "adil bir sultan olmaya" adayan Kösem, kendi çocuklarından ayırmayacağına söz verdiği Osman'a, adil bir anne sevgisi verirken, dünyanın en içgüdüsel, en çaba harcamadan verilmesi canlılara bahşedilen anne sevgisini, kendi doğurduğu oğluna, yeterince hissettirememişti. Çünkü söz konusu duygulara odaklanmak, adına zayıflık denen ve yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına gelen o hâli de beraberinde getiriyordu.
Sarayda geçirdiği 10 yılda, tüm bunlara defalarca tanık olan İskender de, bu yüzden "sen oğluna değil, şehzadene kavuşmanın mutluluğundasın" deyip, ona sarılan annesinin kokusunu içine çekemiyordu işte...
"Sen şehzadene kavuştuğun için mutlusun, oğluna değil!"
İskender'in, bizim de aklımızı kurcalayan Safiye'nin "bu 10 yıl içinde neden gerçeği sakladığı" sorusunun, hâlâ geçerli bir cevabı yok. Eğer İskender, Kösem'in istediği gibi elindeki urganı Safiye Sultan'ın boynuna geçirseydi, Safiye, canını kurtarmak için gerçeği itiraf edebilirdi, anlardım. Ancak zaten İskender dönüp gitmiş, vazgeçmişken, bunu söylemesi? Şimdiyi, 10 yıl önceden farklı kılan, ne ki? Hangi durum değişti de, itiraf zamanı geldi? Zülfikar'ın öğrenmesi mi? Ha, Safiye Sultan biri öğrenmediği sürece İskender'in oğlu olduğunu saklayacaktıysa, neden bu kararını tehlikeye atıp, 10 yıl boyunca anlatılmaya değer bulunmayan, uyuyan Safiye - Kösem cephesini, Kösem'in kardeş katili olmasını sağlayarak aktive etti? Amacı oğlunu korumaksa, gözünün payitahtta olmaması gerekmez miydi? Ya da amaç payitahtsa; bunca yıl beklemek niye? İskender de, biz de bu sorulara ikna edici cevaplar alamayacağız gibi görünüyor.
Tüm bu sebeplerle, hem bu hikâyenin en masumu, hem de izleyicinin en sevdiği karakter, bu çarkın bir dişlisi olmayı reddederek, en insanî, en normal tepkiyi veren Mustafa oluyordu; aklını kaybederek...