Dizinin yayınlanan ilk bölümünü
değerlendirmeden önce Gotham şehri hakkında özet bir tartışma yapmanın,
dizideki Gotham şehrini ve atmosferini anlamak adına faydalı olacak diye
düşünüyorum.
Gotham için gün içinde
İlk Bakış yazmış ve bir çekincemden
bahsetmiştim. Dizinin Tim Burton’ın Gotham şehrini daha ağır hikâyeler, temalar
ve karakterlerle ele alması riskli bir iş olacak demiştim.
Batman öncesi Gotham
şehrini daha renkli bir şehir olarak tasvir ederek,
Batman serilerindeki Gotham şehrine haksızlık etmiş gibi oldum. Bu
yazıda ne demek istediğimi açayım. Batman öncesi Gotham rüyası Bruce Wayne’nin
maskesi gibidir. Maskeyi kaldırdığımızda aslında Gotham Amerika’da yaşanacak en
kötü yerdir. Her zaman karanlık, sisli ve yozlaşmış bir şehirdir.
Batman filmi
serilerini çeken iki farklı yönetmen yani Tim Burton ve Chris Nolan seyirciye iki farklı
Batman dünyası ve Gotham şehri sunar.
Bulutlar olmasa da karanlıktır Gotham.
Çok ayrıntılı olmayacak ama
sadeleştirerek anlatırsam, Tim Burton’ın Gotham şehri, yönetmenin diğer filmlerinden
de (Beetlejuice ve Edward Scissorhands) alışık olduğumuz tarzda Burton’ın kendi hayal dünyasının ürünüdür ve biraz daha çizgi romana
yakın bir dünyadır. Burton’ın Gotham şehrinin gotik mimarisi ve ürperten
sanatsal bir manzarası vardır. Kendi içine kapalı, dış
dünya ile bağı olmayan bir şehirdir.
Hiç uyumayan şehri korumak hem de tek
başına?
Öte yandan Nolan’ın Gotham şehri daha 'gerçekçi'dir. Nolan, Batman’i günlük hayatımızın içine çeker ve gerçek yer
isimleri kullanarak (Florence ve Hong Kong gibi) daha küresel bir şehir haline
getirir. Gotham yerel dedektif hikayelerinin yaşandığı bir şehir olmaktan çıkıp,
dünya çapında ekonomik ilişkileri de etkileyebilen bir şehir olmuştur. Burton’ın
Batman açılış sahnesi gotik bir mimari ve bir tiyatro sahnesi iken, Nolan’ın
Gotham şehrine Bruce Wayne’nin Metropol'deki süitinden gireriz. Burton’da
kalabalıklarla dolup taşan, kargaşa dolu, gösterişli metropol adeta New York gibi bir
şehirken; Nolan ıssız hissini yaratmak için gerçek zamanlı Chicago
şehrini kullanır. Çekimler de efektlerle değil gerçek bir şehirde yapılmıştır.
Aynı şekilde Burton’ın Gotham şehri
sakinleri ve kötüleri daha süper kahraman ve fantastik iken Nolan’da gerçek hayatta rastlayabileceğimiz tür kötüler vardır. Nolan'ın Gotham şehri
herhangi bir şehir gibidir. Kötülük ütopik karakterlerden ütopik bir dünyadan
beklenmez. Hemen sokağın köşesini dönünce karşımıza çıkabilecek modern
dünyanın kötülüklerini barındırır. Örneğin Burton’daki Penguen karakteri fiziksel
olarak tamamen penguene benzeyen, penguenlerle büyümüş bir karakter. Nolan’ın kötüleri
ise kendi dünyamızın, kâbuslarımızın yansıması olan kötülerdir. Belki de bu
nedenle Bruce Wayne’nin ailesinin öldürülmesi Burton’da hayal perdesi arasında
rüya gibi flashbacklerle verilirken, Nolan’da o kötülüğe ve şiddete şahit olarak hikayeye dahil oluruz.
Gotham, ilk bölüm olmasına rağmen hızlı bir
başlangıç yaptı. Hikâyeyi biliyor olmamıza rağmen, yine
de karakterlerin gençlik hallerini, Batman’in Gotham’ı olmadan önce, nasıl
şekillenmeye başladıklarını gördüğümüz için heyecanlı bir açılış oldu. Kim kimdir, karakter tanıtımı yerine olaylara daldık. Gotham sadece bu
diziye adını vermekle kalmıyor; görsel olarak hikâyesini dinleyeceğimiz bir karakter olacağının da sinyallerini veriyor. Bunu
sağlayan en önemli unsurlardan biri de Se7en filminin de görüntü ve teknik
ekibinin bu dizide de çalışıyor olması. Şehrin sadece Nolan’ın Gotham’ının
reenkarnasyonu olmadığını da sahneler arasında giren şehir görüntüleri ile
sağlamış oldular.
Ben McKenzie kalplere taht kurduğunda çanlar The O.C. için çalıyordu.
Ben McKenzie, genç James Gordon
rolüne bence iyi olmuş, ne hovarda ne olgun tam orta karar bir karakter olarak başarılı bir yorum sundu. Açılış sahnesinde ilaçlarını isteyen mahkumu idare etme şekli ve
sonrasında ortağı Harvey ile olan diyaloglar; Harvey ve Gordon’ın farklılıllarını da gösteren bir sahne olmuştu.
Kahraman polisler acaba doğru adamı mı
yakaladı?
Genç James Gordon ve ortağı Harvey
Wayne cinayet soruşturmasına, Harvey istemese de dahil oldular. Gordon
teşkilata yeni atanan bir çaylak ama idealist ve kararlı bir profil çizdi.
Bruce Wayne’e ailesinin katillerini bulacağına söz verdiği için işin ucunu
bırakmadı. Ama işin ucundan tutmadığını Arap Saçı'nı avuçladığını daha sonra anlayacak.
Dizideki diğer karakterlere gelirsek,
küçük Batman, küçük Cat Woman (Nolan'ın son filminde var Cat Woman, bir de tabii
Tim Burton ın Batman Returns'unde),
küçük Poison Ivy (Schumacher’in Batman & Robin'inde var), genç Penguen (Burton’ın
Batman Returns'unde var), genç Riddler
(Schumacher’in Batman & Robin'inde var), mafya Falcone (Nolan’ın filmlerinde
vardı), Gordon'ın gelecek karısı Barbara ve elbette Alfred. Bu bölümün yürüyüşü içinde hemen hemen bütün karakterlerin hikâyedeki
yerlerine ince ince göz attık. her bir yan ve kötü karakterin hikâyeye
eklemlenme tarzını da başarılı buldum.
Bu gülüşe alış. Bu gülüş kalp çalmak
için değil can almak için.
Özellikle Penguen karakteri (Oswald Cobblepot- The Penguin) belli oldu ki bizi hem eğlendirecek hem de şaşırtacak. Şimdilik naif görünümlü bir caniye bakış attık. Penguen, bu bölümde zamanla geçireceği evrimin
ipuçlarını verdi. Örneğin, patronuna bıçak çekemedi ama gölden çıkarken Balıkçı'nın boğazını kesebildi. Robin Lord Taylor'u bu rolde cast olarak da başarılı buldum.
Poison Ivy’nin ailesini tanıdık. Onlar sayesinde aile faktörünün bir çocuğun büyüyünce güvercin mi yoksa katil mi olacağına nasıl etki
ettiğini gördük. Birkaç dakikalık sahnelerde görmüş olsak da Poison Ivy için
seçilen çocuk oyuncunun (Clare Foley) bakışları gayet etkileyici idi. Aynı şekilde Edward Nygma’nin polis teşkilatının
analisti olması gülümsetti. Gözlerinden her daim bilmece
fışkırmaya müsait yerinde duramayan yaramaz çocuklar misali bir genç 'Bilmececi'
ile tanıştık.
Firavunların gözcüsü boş yere kediler
olmamış.
Kedi kostümü olmadan ve hiç konuşmadan, kedi kadına
hayat verilir mi? Evet. Çünkü köpeklerin aksine kediler zor durumda kalmadıkça
miyavlamazlar ama gözlerinden hiçbir şey kaçmaz. Hele de kara kedilerin. lk
bölümden bize bir kedi gibi esnek, sessizce her yere girip çıkabilen, iyi bir
gözlemci olan bir karakter olduğunu göstermiş oldu. Selina Kyle (genç kedi
kadın) süt çalması ile diziye başlamamız Gotham’ın karakterini ortaya
koyuyordu: Gotham huzurla yaşanılacak bir şehir değil, henüz!
Ve Alfred... Hiçbir yol, arkadaşsız kat
edilemez. Alfred (Sean Pertwee) hem iyi bir yol arkadaşı hem de
Batman’i karanlıklara sürüklenmekten alıkoyan aileden biri olacak. Alfred
filmlerde görmeye alışık olduğumuz halinden farklı. Dizide daha genç ve afını esirgemeyen, sarkastik bir kişilik olarak yorumlanmış. İleride Buruce Wayne’nin
olgunlaşmasına ve Gotham’ın karanlığına düşmesine engel olacak başka bir
karakter de Gordon (Ben McKenzie) olacak. Alfred ve Gordon, Wayne’e yardım ederken aslında
onlar da Wayne’den çok şey öğrenecekler. Sanırım ilerleyen bölümlerde
göreceğimiz gibi Gordon adaleti sağlamak için adaleti yanıltmanın sakıncası
olmadığını Wayne’e yardım ederken deneyimleyecek.
Dizi ilk bölümü itibari ile şu durumu
zihinlerimize soktu. İnsan bir gün yol ayrımında kendi ile karşılaşır. Karşısında
gördüğü aksini sevemez ama bir seçim yapmak zorundadır; ya sevmediği aksi olacaktır ya da kendi olarak devam edip, yol ayrımınanasıl geldiğini sorgulayacaktır.
Gordon ve Wayne bir kavşak noktasında
karşılaştılar; hem yeni halleri hem birbirleri ile. İkisi de Gotham’ın
geleceğini etkileyecek bir seçimi beraber yaptılar. Wayne son sahnede o rozeti Gordon’a geri verdiğinde aslında uzun yıllar devam edecek bir ortaklığa da
sessizce evet demiş oldu.
Yozlaşmış bir polis, idealist bir polis
ve gözü kara bir suç patronu
Hikayemizde henüz taraflar çok gri. Siyah ve beyaz
kadar net değil. Gotham’ın her sokağında farklı hayatlar saklaması gibi
dizideki her karakterin sakladığı bir geçmişi var. Bunu Gordon’ın gelecekteki
eşi Barbara’dan da anlayabiliyoruz, Gordon’un yeni ortağı Harvey’nin mafya ile
olan göbek bağından da.
Bu tarihi bir kenara yazın a dostlar! 23
Eylül günü aslında Gotham’ın tarihinin yeniden yazılamaya başlandığı gün oldu.