Ömer’in
o armaya gereğinden fazla yüklediği anlamın saçma büyüklüğünü bir yana
bırakırsak(ki haftalardır yinelemekten ben usandım), belki o kızı bulsaydı aşık
olabilme ihtimalinden bahsetmesi son derece gerçekçi aslında. Tabi olaya sadece
mantıken bakarsak. Geçmişe dönüp baktığımızda yaşanmamış ihtimallerin,
gerçekleşseydi hangi sonuçları doğurabileceğini öngörmemiz mümkün değil. Belki
yeniden karşılaşsalardı çok iyi iki arkadaş olabilirlerdi. Belki gerçekten aşık
olup bir ilişki de yaşayabilirlerdi ve bu zamanla medeni bir şekilde
sonlanabilirdi. Çünkü nasıl biri olduğunu bile bilmiyoruz, belki de bir aşk
ilişkisi sürdürmek için yeterli uyuma sahip değillerdi.
İnsanın
hayatının her döneminde yaşadığı hisler, o dönemin ve o yaşın koşulları
içerisinde “aşk” olarak adlandırılabilse de bunların her birinin içeriği farklı
farklı oluyor. Mühim olan “o dönem” için aradığını bulmak. Ancak “şimdi” için
mühim olan da şu an aradığın şeyi bulmuş olmak ve bunun geleceğe olan etkisi! “Bundan
sonra“ Ömer tabi ki hep seni sevecek Defne! Onlar olabilseydi zaten mevcut
durum olmazdı. Onlar olmadığı için mevcut duruma gelinmiş olması da, akan hayat
nehrinin bir sonucu. Geçmişte yaşanmış veya yaşanma ihtimali olan hiçbir şeyin
şu an var olanı değiştirme ihtimali, geçmişin şimdiyi kemirme imkanı yok.

Realizmden
ziyade romantizm akımının takipçileri olarak Ömer’in geçmişte mavi saçlı kıza
aşık olabilme ihtimaline dair sözleri kulağımızı biraz tırmalamış olsa da Ömer
çok net bir adam. Neyi, niye ve ne kadar istediğini çok net biliyor. Hayatını
birleştireceği, yaşamdaki bin bir ayrıntıyı, tüm güzellikleri ve tüm acıları
her haliyle paylaşabileceği bir yoldaş istiyordu yanında. Bu kaynaşmışlık
halini de, geçmişte yaşadığı veya yaşamadığı ilişkilerde değil, şu an Defnesinde
buldu ve geleceğe etki edecek tek kişi de o. “Senin tenin sıcak/benim içimde bir kedi/yumdu gözlerini ‘işte aşk!’
dedi”* Ömer’in içindeki, aşk saptamasını yapan o sarman pisicik de Defne
işte. Olmamış ihtimallerin gölge dahi edemeyeceği kadar büyük ve artık zaman
ile mekandan da öte bir gerçeklik var karşımızda.
Galo gelmeden önce, o mesut
günlerde, Ömer hakkındaki düşünceleri gelmişti ilk olarak. Ömer’i yabani
buluyordu, bir kadınla yaşamadığı çok belliymişti. Defne de bunun üzerine
Ömer’e birlikte yaşama teklifinde bulunurken hayranlığın aşkla çok ilgisi
olduğunu söylemişti. Haklıydı, hayranlık aşkı besleyen bir şey. İlk Passionis
zamanlarında birbirlerini gizliden gizliye hayranlıkla seyrettiklerini itiraf
etmeleri de bunu doğruluyor zaten. Mesela Ömer’in bütün haşmetiyle kapıda
belirmesinin Defne üzerinde yarattığı rüzgar onu alıp hiç bilmedikleri yerlere
götürmedi mi? Sonracığıma Ömer’in Defne’nin saçlarına zaafının ta en baştan
başlayarak, belki de kokusu burnuna çalınsın diye fırsat buldukça o saçın bir ucundan
tutup oynamaya çalışması, Defne’nin farkına varmadan ama içinden gelerek
yaptığı bir sürü şey ilmek ilmek işlemedi mi aralarındaki ilişkiyi? Bunlar gibi
ıvır zıvır sayılabilecek bir sürü ayrıntı “fark etmeden onun olduğunu”
göstermiyor mu? Ömer için Defne sadece bir kız arkadaş olmaktan çok daha derin
anlamlar ifade ediyor. Defne’nin saçlarının alevinde alazlanmışken yanıklarına
merhem de ancak Defne olur. Hangi simurg bunu bozacakmış, şaşarım!