Gitmek için değil kalmak için
Sevişme mevsiminde şarkılar
Sarıyor beni acele etmeden aşk rüzgârı
Sarıyor beni deli şeyler bu yaz akşamları***
Tüm
sorunlar ve tehditler üstüne yağarken, Defne ilk defa gitmekten bu kadar uzak
bir halde gitti, tüm gidişlerinin içinde Ömer’den en az uzaklaştığı buydu. Üstelik
bu gidişi kendini korumak veya oyunu yok sayarak sonlandırmak için değildi,
aksine tamamen kalmak için gitti. Bu nedenle o sevişme sahnesi de sadece anlık
bir arzudan kaynaklanan bir durum değildi. Evet, o an için bütün engeller yok
olmuştu, sadece “arzulanan” vardı. Ancak bundan daha da önemlisi kaybetme
korkusunu iliklerine kadar hissetmiş bir çift vardı karşımızda ve birbirlerine
ait olduklarını, birbirlerini yitirmediklerini fiziksel olarak da hissetmek, buna
ikna olmak ihtiyacıyla yaşadılar bu yoğun anı. Defne’nin bir karar verdiğini;
Ömer gibi, benliğini kaplayan soru işaretlerini zihninin gerisine iterek anı
yaşamayı, kimin ne dediğini veya diyeceğini en azından o an için umursamadan
yüreğinin sesini dinlemeyi seçtiğini hissettim ben.
“Muhtemel
aşk”ın aylar önce yaktığı alevi, “mey” yangına çevirdi. Eh tabi, ateşe alkol
dökersen olacağı bu. Bir de bu kadar tutkulu, bir o kadar da usturuplu çekilmiş
dozunda bir sahne için RTÜK’ün yangın tüpü ile müdahale etme ihtimali
olmasaydı… Yani resmen kuaföre “sadece ucundan, kırıkları keselim” demişim de o,
saçımı hunharca iki karış kısaltmış gibiydi. Kurgunun ve karakterlerin o noktaya gelişi ve ikisinin hisleri son derece güzel yansıtılmıştı ve ben izlediğim
kadarıyla da yukarıda bahsettiğim hislerin tamamını aldım. Ancak izlediğimden
bağımsız olarak, her dizide tepemizde zebella gibi dikilen ceza korkusunun
yarattığı sansür ortamından hiç hazzetmediğimi de bir kez daha söylemek
istedim. Keşke ekranlarda gördüğümüz en ayıp(!) ve de ahlaksız(!) şey,
birbirini seven iki insanın birlikte olması olsa. Daha doğrusu keşke böyle
sahneler ahlaksız olarak algılanmaktan kurtulsa.

Esasında
Galo o Anka kuşunu boşuna sahipleniyor. Çünkü hikayemizin asıl Anka kuşu Defne.
Hem küllerinden yeniden doğabiliyor, hem de sevdiklerinin küllerinden yeniden
doğmasını sağlıyor her defasında. Üstelik dikkatinizi çekerim Ömer’in
duvarındaki de bir kızıl Anka. Bu sefer de yepyeni bir Defne olarak doğdu
küllerinden. Zira eski Defne’nin miadı dolmuştu. Tam da Koriş’in dediği
gibi insanların durdukları sürece çürümemeleri için kademe şart. Sapanca’dayken
Neriman da hikayenin sarmala girmemesi için level atlamak gerektiğini
söylemişti. O yüzden de Passionis’te görmeye alıştığımız Defne fotoğraflarının yerinden
edilmesini anlayışla karşılıyorum. Bu anlayışlı halimde, tüm taşları yerinden
oynatan gidişinin sonunda, dönüşüm geçiren Defne’nin bir şeyleri çözmeden,
kendini o kadar sıkan ve ilk defa bu kadar uçurumun kenarına getiren olayların
ve kişilerin arasına dönmeyeceğine dair umudumun da payı büyük.
Çünkü bu kız zaten aylardır
paramparça yaşayıp parçalarını bir araya getirmeye çalışırken artık bu son
darbeyle un ufak oldu. Herkesler üstüne basıp onu ezerken aksi mümkün değil ki
zaten. O cesur cevval aslan gibi kızı, bu ürkek ve de sinmiş kedi haline
getirenlerin de hiç utanması yok maşallah! O yüzden bu halini sevmeyen Defne’nin
bir değişim yaşayıp küllerinden yeniden doğarak, hem yepyeni bir Defne, hem de
öz hakiki Defne olarak karşımıza çıkacağına inanmak istiyorum.