Hani benim Neşet'im?

Sema’ya dair birkaç çift lafım var izninizle..

Sema’yı izlerken "aptallık etme" diye kızdık değil mi? Niye böyle bir şey yaptık ki? Davulun sesi uzaktan hoş geldiğinden herhalde. “Ah be Sema, Adil Topal bu, ne diye inandın?” dedim mesela ben. Aslında, Sema Adil’e inanmadı, inanmak istedi hem de çok. Hani bazen öyle olur ya. Doğru olmadığını ya da var olmadığını çok iyi bildiğin halde, aksine inanırsın. O an için tek istediğin şey inanmaktır çünkü. Sema’nın isyanı da, inadı da bu nedenle işte.

Reis yorgun, reis çaresiz..

Sado..

Hasretinle yandı be gönlüm deli fişeğim benim! Hoş geldiiin, sefalar getirdin. Gittin sandım, helvalar kavurdum. Yaşadığını öğrendim, “Ağır abartmışız, saçmaladık” dedim, kızdım bile. Ama senin Songül ile didişmeni izlediğim an iyi ki saçmalamışız dedim.  İyi ki yediğin onca kurşuna, kevgire dönmene rağmen tıp mucizesi olarak yaşıyorsun Sadom! Senin sınavın (Songül’den bahsediyorum tabiki) henüz bitmedi. Ayaklanacağın günleri iple çekiyorum, yeniden hoş geldin. Bu arada, Songül ve İpek’in iki kafadar olması beni çok güldürse de, Songül’ün yerini kimse alamaz, almamalı! Çünkü bütün bir bölüm boyunca beni keyiflendiren tek şey o!

Poyraz..

Son iki bölümdür Poyraz’ı izlerken aklıma bir şey geliyor. Daha önce “Sevgili Deli Kardeşlerim” tiradını izlerken de içimden geçmişti. Keşke İlker Kaleli’yi tiyatro sahnesinde izlesem, diyorum.  Hatta keşke bir vakit gelse de “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyununda izlesem diyorum. İnanmakta, izlemekte  sıkıntı yok ama Poyraz’dan bile sıkılıyorum artık ben. Onun deliliğine bile alışıyorum. Bu bölüm “Bahri Umman benim Babam’dır” sahnesi köşeden bucaktan azıcık mutlu etti onu söyleyeyim. Sezar’ın hakkı Sezar’a.

Zülfikar..

Sefer’in ölümü sonrası en merak ettiğim performans Zülfikar idi. Bu bölümde hem türküsü hem de “dedesi” ile olan sahnelerinde beni yine tatmin etti. Sağ olsun, sesini dinlemek de iyi geldi. Lakin umarım Sefer’i anacağız diye zırt pırt flashback yapmayız. Yeterince üzüldük, andık. Madem her bölüm anacaktınız, öldürmeseydiniz dağ gibi adamı demek istiyor insan!

Burada Albay'ıma içi parçalananlar fav.

Velhasıl neresinden tutayım bilemiyorum. Odunluğum üstümde herhalde ondan, çok etkilenmiyorum sahnelerden. Bahri Baba’nın bu kadar kolay toparlanması saçma geliyor mesela. Ya da Poyraz ve Ayşegül’ün yemeyip içmeden Albay’a evlenme teklifi ettirmesi güldürmüyor beni. “Bölümü beğendim mi?” diye soruyorum kendime.  Cevap ibresi “hayır” tarafında oluyor. Üzülerek söylüyorum hem de bunu. Aslında şaşırmamak lazım, haftalardır diyorum ki Poyraz Karayelcilerin içindeki acının biraz soğuması gerek. Bu da Albayım-Songül sahneleri ve Poyraz’ın esprileri ile olacak cinsten değil. 

Neşet’in oyuna dahil olması ile rüzgarın yön değiştirmesini umuyorum. Neşet demişken içime çok dert oldu o nedenle yineleyeceğim. Eski Poyraz Karayel Neşet’i göstererek bölümü bitirirdi. Bu hafta ise bölümü izlettirmek için bekletilen koz gibi el sonuna saklandı. Hatta ekmeği haftaya da yenecek. Hadi bakalım, umarım boğazımızda kalmaz!

Dedemizin dediği gibi kalp kırmadan, kırılmadan geçireceğimiz mutlu haftalar olsun...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER