Gönüllerin prensi Ömüş’ü topa tutturan İrritabl Ömer Sendromu yapmışlar, o da yan etki olarak Defne Topal’ı anlama ve hak verme değerlerini tavana fırlatmış. Olmuş mu size tansiyonlar 1500? Ömüş sana bir kamyon dolusu cam kırığı boca edesim geldi. Merak etme, temperli camdan. Ama çok geçmeden gördüm ki bazen azıcık sabır “allahın sopası yoktur” dedirtmek için yetiyor da artıyormuş. Sonunda BEN DE seni anlamakta zorlandım Ömer’cim. Oysa ben, bugüne bugün yazılı ve görsel sanatların vazgeçilmez “asshole kahramanları”nı anlama ve yaşatma derneğinin fahri başkanıydım. Ömrüm Don Draper’lardan Gregory House’lara kadar türünün en şahsına münhasır zeki, yetenekli, özgüveni tavan ama kaya gibi sert adamlarını gıcık ola ola sevmekle geçti, seni mi anlamayacaktım? Ama gafil avladın vesselam.
Defne’nin odasına girdiğin an yüzündeki ifadenin hafif takdir ve hayranlığa evrilmesini beklerken dalgaya vurdun ve tüm bölüm deyim yerindeyse dalgalandın da durulmadın. Açıkçası, Defne’ye Manu’daki önü çok açık kariyerini bırakıp alt katına tasarımcı geldi diye sinir mi oldun, yoksa sinir olmuş gibi davranarak zaten laçkalıkta sınır tanımayan ilişkinize denenmemiş yeni bir boyut mu katmaya çalıştın, anlayamadım. Tarihteki yerinizi mi almışsınız? Hmmm... Al sana gerçekten tarihinizdeki yerini almış bazı anılarınız Ömer, çünkü İÖS’den kaynaklı geçici unutkanlık belli ki hafızandan silmiş bunları: Sen Defne’ye bir umut kitabı sormaya gittiğinde Defne’den gelen “istifa etmek istiyorum!”. Al bir tane daha: Sen Defne’ye günlerce diz çöküp yalvardıktan sonra Defne’den gelen “Sinan’ın asistanı oldum!”.
İşte bunlarda gıcıklık hakkın vardı. Her ikisinde de Defne’yi peşinden koşturmalarına, iğnelerine, sarkastik gülüşlerine, kıskandırmalarına maşallah deyip madalya takmam eksik kalırdı. Zaman zaman utana sıkıla bu tatlı asshole Ömer İplikçi’yi bağrıma filan bastım ve fakat sen geldin bu silahları bu kez yaralı bakım kampının orta yerinde patlattın. Sen, sana gitmekten başka şans bırakılmadığı için gittiğini düşünsen de, o banktan kalkıp giden yine de sendin Ömer ve arkanda senin gibi çelik gibi de durmayan bir yaralı kuş bıraktın.
Cennetinden düşen Ömer yapmışlar, uçurumdan düşerken şık yankılansın diye şunları demiş: "Karşında kimin olduğunu unutma Defne!”, “Aklından beni yemek mi geçiyor Defne!” Sana hayır demeyi öğreneceğim diyen Defne’ye “Tabii tabii öğrenirsin Defne!” Ömer’cim sen Defne yokken kahvaltıda hangi çeşit sebze suyu içiyorsun allasen? Nedir sendeki bu bulanıklığın sırrı? Sen bırak konkur açan İngiliz firmasını, sana artık İngiliz mi, Amerikalı mı, İsveçli mi nereden bulacaksak bilim adamları heyeti toplayalım, bu İrritabl Ömer Sendromu'na bir aşı neyin geliştirsinler.