İz’i öğrendiğinde Defne’nin tepkisiz kalıp Ömer’i daha da delirtmesini ummadım değil. Fakat o kendinden daha beklenen yoldan ama bu kez şerit değiştirerek gitti. Taşlar cuk cuk yerine, kendisi bu işi öğreniyor! Defne her ne kadar o konuşmada açıklama namına bir şey yapmasa da, Ömer’in onu içten içe suçlayarak o banka oturduğu yanlış değildi. Çelik, kaya, dağ... Sıfatlar bitecek gibi olursa benden bir “teflon” önerisi gelsin Defo’cum. Ömer gibilere cuk oturur; teflon gibi, kaygan, yanmaz, yapışmaz. Ama en sonunda dibi bir bozulur pir bozulur. Velhasıl Ömer’in de dibi düşmek üzere, sen geçerliliği bitmeden bu sıfatı da çıkınına ekle.

Defne’ye geçen bölüm veremediğim hakları gani gani iade ettiren bölüm yapmışlar o da olmuş!
Gol 1: Deniz’e posta koyan Defne! Tam olarak üç bölüm önce alman gereken tavırdı bu. Maalesef ziyadesiyle geç oldu ama neredeyse kusursuz oldu. Go Defne Go!

Gol 2: Yalancı Kuş elbisesini tutup iş yerine giyen cesur, inatçı, güçlü, eyvallahı olmayan gölgelerin prensesi Defne! Normalde kurumsal kimlik budalası yaftasını hak eden bu “düğüne gider gibi işe gelmek” eylemini -siyah ceketle stylingini başarıyla kotarmış olmanın da etkisiyle- takdir ettim. Alemler “rekabet avantajı” görsün işte, bravo Defo!

Gol 3: Buzlar prensi Ömüş’ün yaralanan eline üzüntüsünden çizim yapmaya eli gitmeyen Defne! Üstelik bu kez “çelik gibisin, hiç bir şey seni üzemiyor çizemiyor!” demek için sonuna kadar haklı sebeplerin de vardı. Ayrıyeten, sana 20 küsür bölümdür saf, olgunlaşmamış, büyümemiş, çocuk ruhlu diye diye sonunda çarpıldığımı da belirtmek istiyorum; zira bende de gördüğünü doğru anlama devreleri geçici hasar gördü.

Velhasılıkelam, ne senin Ömer’i tuttuğun mesaj bombardımanının gerçekten kırgın ve kızgın bir Defne celallenmesi mi, yoksa iş hayatındaki grinin elli tonunu sonunda anlamaya başlamış zeki Defne’nin “akıl oyunları” mı olduğuna tam karar verebildim, ne de Ömer’in bölüm boyunca kinayeli sözlerinin ve bıyık altı gülüşlerinin gerçekten incinen erkeklik egosunun kekremsi bir dışa vurumu mu, yoksa aslında seni içten içe takdir ederken, kendine güvenini perçinlemek ve seni ateşleyip yaydığın ısıda azıcık ellerini azıcık da ruhunu ısıtma çabaları mı olduğuna hala tam karar verebilmiş değilim. Siz naapmaya çalışıyorsunuz kuzum? Beni aptal etmeye mi? Tebrik ediyorum başardınız, şapşala bağladım çünkü!

Defne’nin içinden geçenin Ömer’i şaha kaldırmak olduğunu bilecek kadar Defne’nin güzel yüreğine vakıfız. Seyirci olarak onun aşık kadın içgüdülerine; şefkat, merhamet, koşulsuz anaç sevgisine güveniyoruz. Bununla beraber belki ilk defa, erkek içgüdülerinin kadınınkiyle bu kadar temel bir seviyede çarpıştığı bir zemin seriliyor önümüze. Bu çarpışma cam çerçeve indirecek kadar şiddetli de üstelik. “Senin yetiştirdiğin kız geldi seni yeniyor” diye damarları şişe şişe bağıran Sinan, bunu duymanın yüküyle o kızın gönlünde hala ait olduğu ama şimdi terk ettiği yeri tuz buz eden yumruğu sallayan Ömer.

O yumruğu Defne’yi kaybettiğin için mi salladın, seni yenmesi sana dokunduğu için mi, artık sana ait olmadığı için mi, sen de erkeklik egolarının ağır bastığı o sahiplenme içgüdüsünden %100 muaf olmadığın için mi? Düşündüğümüz kadar mükemmel, egolarından arınmış übermensch değilsin vol.2 Ömer! Ama bu belki çok daha güzel, çünkü bir; böyle daha bir gerçeksin; iki; kadının fendini görüp, kıra döke, kanaya kanaya öğreneceksin! Kaybetmeyi de öğrendiğinde tadından yenmeyeceksin!

Küçük dağların büyük yaratıcısı efsanevi kreatif direktör Don Draper, önce sekreteri sonra metin yazarı, sonunda da patronu olan Peggy’ye yalvarmasını öğrendiyse, sen de en az senin kadar eşsiz bir yıldız olan Defne’yi, Ömer’in Defne’si olduğu için değil Defne Hanım olduğu için sevmeyi, takdir etmeyi öğreneceksin! Sonunda onu anlamak yerine sevebilmeye muktedir olduğunda ve onu kaybetmenin dayanılmaz hafifliğini tattığında yüreğin bir kuş kadar hafif olacak, bunu da bil! Ondan sonra gökyüzü de, yıldızlar da sizin!

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER