Bir varmış bir yokmuş, yıllar yıllar önce Grey Sloan
Memorial Hospital’de bütün internlere kök söktüren genç bir doktor varmış.
İnternler o doktordan öylesine korkarlarmış ki çok zor durumda kalmadıkça
yanına bile gitmezlermiş. Eğer hasta ölmüyorsa asla ama asla uykusunu bölmezlermiş.
Ve sonunda internler o genç doktora bir isim takmış; NAZİ! Bu isim zamanla
kulaktan kulağa yayılmış ve hastanenin efsaneleri arasına girmiş…
Sanırım hepiniz kimden bahsettiğimi tahmin etmişsinizdir,
tabii ki Dr. Bailey! :) Artık o genç doktor büyüdü ve hastanenin cerrahi bölüm şefi oldu. İlk bölümden
beri bunun için çalışan hatta ailesini bile ikinci plana atıp hastanede yaşayan
iş kolik Miranda Bailey sonunda hak ettiği yerdeydi. Ancak Bailey gibi mükemmeliyetçi
biri için ilk gün hiç kolay geçmeyecekti. O da bunun farkındaydı ve her zaman
yaptığı gibi (Artık onun bir ritüeli oldu.) Hastanenin kapısında bir müddet
bekledi, sakinleşti ve kendinden emin bir şekilde içeri girdi. Yani yıllar önce
üzerinden çıkarıp dolabın en derinliklerine sakladığı Nazi ceketini yeniden
giydi. Onun o ufacık boyuyla insanlara
emirler vermesi ve koşturması nedense benim çok hoşuma gidiyor. (Sanırım en
yakın arkadaşlarımdan birine benzetiyorum. O yüzden yeri ayrıdır.)
Nazi geri döndü ama onun o sert tavırları, karşısındaki
ciddiye almama halleri ne yazık ki sadece internlerde işe yarıyormuş. Zira
uzman doktorlarımıza uyguladığı baskılar bölümün sonunda duvardan sekti ve sert
bir şekilde yüzüne çarptı. O konuya geleceğim ama öncesinde April ve Jacksoncığıma
dönmek istiyorum.

Oysa sadece 1 saat geçmişti. :)
Ahh ahh! April’in gitmesi olay, dönüşü başka bir olay… Şimdi
de sırtındaki döküntüler yüzünden karantinaya alındı. Yalnız Jackson’ın bu
durumla çok fazla ilgilenmemesine bir parça üzüldüm. (Tamam, baya baya
üzüldüm.) Yahu karın taaa Afrika’lardan gelmiş. Ciddi bir virüs de kapmış
olabilirdi. Sadece bir kere yanına uğramak nedir. (Daha sonradan yanına gitti
ama zorla…) Tamam, sen de çok yoğundun, Bailey size çok acımasızca davrandı ama
insan arada gider hal hatır sorar. Arizona bile senden daha vefalı çıktı.
Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim. Canım Shondacığım çok büyük bir aşk acısı
yaşamış olabilir misin? Senin yüzünden dizide mutlu çift kalmadı. (Alex ve Jo’nun
da ilişkisi pek iyi sayılmaz, hazırlıklı olalım.) Hayır, kim sana böyle bir acı
çektirdiyse söyle de hep beraber beddua edip, kötü enerjilerimizi yollayalım.
Valla sende kurtul bizde…
Önce Callie ve Arizona ayrıldı üstüne Derek öldü. Şimdi de
Jackson ve April deyim yerindeyse kanlı bıçaklı oldu ama ben April’a
güveniyorum. Direne direne evliliğini kurtaracak!

Kararsızlığın yüzünden Owen'ı kaçıracaksın!
Şuraya bölümden en çok aklımda kalan repliği de bırakıp
yavaşça diğer sayfaya geçiyorum.
Amelia: Hiç çok yakın
bir arkadaşınla (Owen’dan bahsediyor.) beraber olup takılmak istedin mi?
Callie: Evet yıllar
önce bir kez olmuştu.
Amelia: Sonunda ne
oldu?
Callie: Sofia. (Yazar
bu sahnede ağlıyordu. Ah Mark Sloan ah…)