Bu yazıyı bir ağıt, isyan veya bir haykırış olarak da okuyabilirsiniz. Söz konusu olan; kıtalararası ünüyle beraber, Avrupa'da 1956 yılından beri süregelen köklü bir yarışma. Unutturulmaya çalışılan Eurovision Şarkı Yarışması. Sadece Eurovision izleyicisi sıfatıyla değil, tutkuyla ve çılgıncasına takip eden azımsanamayacak kitlelerin her yıl coşkuyla kutladığı bir karnaval adeta.
2012'den beri Türkiye'nin dahil ol-a-madığı dünyanın en eğlenceli ve en popüler yarışmalarından biri olan bu gösteriler şölenini boynu bükük halde izlemekteyiz. İşin en acıklı tarafı da böyle izlemeye devam edecek olmamız. Çünkü umut edilebilcek hiçbir şey kalmadı, insafa gelmediler, artık Eurovision'da Türkiye yok.
Böyle anlara hasret kaldık.
Her şey TRT'nin, Can Bonomo'nun ülkemizi temsil ettiği seneden sonra, oylamadaki haksızlığı bahane ederek. Eurovision'a katılmama kararı almasıyla başladı. Halk oylamasının %50 halk, %50 jüriye çevrilmesi TRT kurumunu rahatsız etmişti. Bu "Komşu ve dost ülkeler birbirlerine oy veriyor, şarkı yarışması politize ediliyor." eleştirilerine EBU (Avrupa Yayın Birliği) tarafından getirilen bir önlem gibi görünüyordu. Amaç oylamalardaki çıkar dayanışmasını minimuma indirmek olsa da, TRT bunu çoktan yarışmadaki başarısızlığımızın gerekçesi olarak ilan etmişti bile. Halbuki gurbetçilerimizden gelen oylarla halk oylamasının kaymağını yiyen ülkelerin başında geliyor olmamıza rağmen...
Belki çok daha sağlam ve geçerli sebepler de vardır katılmama kararı almamızın lakin dört başı mamur bir açıklamaya ulaşamamış sade seyirci olarak olan biteni "görünen" haliyle değerlendirmekte haksız mıyım? Bu noktadan sonra düşünüyorum, acaba TRT, LGBTQI dostu Eurovision'dan paçayı kurtarmak için bahane mi arıyordu? Bir türlü doğru strateji ile yarışmaya katılamamış olmalarının faturasını yarışmadan mahrum bırakarak neden seyirciye kesiyordu?

#LoveWins
2012 Londra Olimpiyatları'nda John Lennon imzalı efsanevi Imagine şarkısının, "... and no religion too" sözlerini "savaşlar ve ölümler olmasın..." şeklinde çevirerek muhafazakar bir bakış sergileyerek kendi çapında bir skandala imza attıktan sonra yabancı basında TRT'nin Eurovision 2013'ü yayınlamama kararını, "öpüşen kızların şovuna sansür" olarak yorumlayan haberler çıkmıştı. Gerçekten de tüm dünyayı sarmalayan "Love Wins" özgürlük hareketinin ayak seslerini
duyan TRT, olacakları sezdi ve bu yüzden mi yarışmadan tümüyle arınma
gereksinimi duydu diye düşünmek işten değil. Düşünüyorum da Eurovision 2014'ü
kazanan Conchita Wurst gerçekten de ana kumandaya soğuk terler döktürebilirdi.
2014 şampiyonu Conchita Wurst.
Türk halkının ödediği vergilerinden de yayın hayatını sürdürmek için kaynak sağlayan TRT kurumunun, milyonlarca insanın izlediği ve Türkiye'nin milyonlarca liraya yapamayacağı tanıtımı yapabilme imkanı sağlayan bu etkinliğe ikna edici bir açıklama yapmadan 'ban' koyma yetkisine sahip olması çok hazin. Sanatın, müziğin ve sporun her dalını ön plana çıkarması gereken Devlet Televizyon Kanal'ı TRT'nin, Türkiye'yi bence maddi ve manevi zarara uğratan bu kararından Eurovision 2016 Oslo'ya katılarak döneceğini ummak da hayallerde kaldı. Kulislerden alınan haberler, Türkiye'nin 2016'yı da pas geçeceği yönündeydi. Resmi bir açıklama gelmediği müddetçe, her şeye rağmen umudumu korumaktan yanaydım. Kayıp yılların üzerine sünger çekip, temsilci(leri)miz kim(ler) olacak sorusunun tartışmasını yapmayı en çok isteyenlerdendim.
Bülend Özveren reisin kadife sesiyle yaptığı naif sunumu da özledik.
TRT'yi geleneksel tarafını her daim koruyan, tabiatına münhasır ağırlığı ve saygınlığı olan bir kurum olarak bildik, kabullendik. Öyle de olsun mahsuru yok. Ama bize reva görülenler kabul edilir cinsten değil. Asya kıtasının şarkı yarışmalarında boy göstererek ve af buyur Türkvizyon gibi çakmanın da çakması, kimsenin izlemediği şarkı yarışmaları düzenleyerek iyiden iyiye batıya sırtını dönmek TRT'nin bile haddine olmamalıydı. EBU tarafından taleplerinin dikkate alınmadığını ileri sürerek -yıl olmuş 2015- Teletext aracılığıyla duyurulan bir katılmama kararından bahsediyorum. Dünyanın en çok izlenen programlarından biri olan Eurovision'a üst üste dördüncü kez katılmama kararından ve bu kararın duyurulma biçiminden... Neden şeffaf değiliz? Neden kaçar gibi bir açıklamayla bende binlerce komplo teorisi düşünme hissi uyardırıyorsunuz?
60'a yakın katılımcı ülke ve mantık kurallarımı zorlayan bir "haksızlık" öne sürerek nazarımda mızmızlık eden tek ülke rafına yerleşen Türkiye; bu kararından hızla çark etmeli. Ayrıca tek kişilik grev gibi anlamsızca bir direnişten farkı olmayan bu kısıtlamaya hiçbir kurumun hakkı da olmamalı. (Kaç para bir EBU üyeliği?) Fakat bu ayrı bir yazının konusu. Yıllarca 'Eurovision Hater'lığı yapmayı marifet bilen kesim hep vardı, hâlâ varlar ve var olmaya da devam edecekler. Bir yandan Eurovision yarışmasını küçümseyip, abartıldığını iddia edip, diğer yandan yine en çok kendileri konuşup, eleştirecekler. Onların iki yüzlülüklerinin bu birleştirici organizasyonda katalizör görevi gördüğünü söylemek mümkün.

And the 12 points goes to...
Mevzubahis tartışma bir tarafta TRT, diğer tarafta EBU'nun olduğu bir haklı/haksız tartışması değil. Zira EBU'nun içinde de dönen dolaplar var. Mantıklı olan şey; Türkiye'nin yanına müttefik ülkeleri çekip, toplu bir protestoya gidilmesi olurdu. Öyle daha çok ses getirir, sonuca da çok daha çabuk ulaşılırdı. '5 Big' adı verilen, kurucu beş ülkenin (Almanya, İngiltere, İspanya, Portekiz ve Fransa) yarışma finaline direkt gitmesi ve yarı finallerde oylamaya tabi tutulmaması bu organizasyonun en irdelenmesi gereken hususu. Fikrimce en bariz haksızlığı da aynı zamanda. Sadece Türkiye'nin değil diğer ülkelerin de buna itiraz etmesi gerekli. TRT'nin Eurovision boykotunu bunun üzerine kurgulamaması onların kararını gönül rahatlılığıyla sorgulama hakkını herkese vermeli.
EBU'nun yeni aldığı kararla birlikte bundan böyle '5 Big' üye ülke yarı finallerde yer alacak. Sanmayın ki oylamaya dahil olacaklar. Bilakis, yalnızca reklamlarını yapabilsinler, şarkılarını daha fazla tanıtıp, performanslarının görünürlüğünü arttırmak amacıyla. Dalga geçer gibi bir karar sizin anlayacağınız. Şayet önümüzdeki senelerde yarı final oylamalarına dahil edilmeleri yolunda bir adımsa bu, ne âlâ. Aksi halde yarışma, kapitalist havasından sıyrılamayacak. Ama pek de öyle göründüğünü söyleyemem çünkü finansal ve PR açısından bu beş ülkeyi hoş tutmaya devam edeceklerdir. Özellikle yıllardır aldıkları başarısız sonuçlardan sonra bir darbe de EBU vurmaz herhalde. Sözün özü; evet Eurovision'a devrimsel bir başkaldırı gerekiyordu, belki TRT buna öncülük etmek için adım attı fakat yanlış yerden girdi ve kimbilir bu sebepten de destek göremedi. Sevgili Hocamın böyle zamanlarda kullandığı absürt bir deyim vardı, yazımı o sözle bitiriyorum. "Madem yüzme bilmiyordun, niye çıktın minareye?" Anlayan...